二十一 : something about you*

827 103 29
                                    


MARK LEE'S PHONE

04:30

Now Playing ;

"something about you " by eyedress

Çocukluğumdan beri büyümekten çok korkuyordum.

Nedenini bilmediğim şekilde, yılın herhangi bir gününde yaşımızın bir basamak daha yükselmesi her zaman korkutucu gelmişti bana. Diğer çocuklar doğum günlerini aylar öncesinden düzenlemeye başlarken ben yılın o gününden hep kaçıyordum.

Doğum günümü sevmediğim büyük bir sır değildi ama kimseyle bunun hakkında oturup konuşmamıştım, bu düşüncemi duyan ilk kişi Lee Donghyuck'un ta kendisiydi.

Benim için okulda düzenlenen doğum günü kutlamasından kaçıp birkaç sokak ötedeki parkta, salıncakta sallanırken konuşmuştuk onunla bu konu hakkında. O zamanlar dokuz yaşında olan Lee Donghyuck, beni ve düşünce şeklimi anlayamamıştı. "Doğum günleri yılın en güzel günleri, bir insan nasıl olur da kendi doğum gününü sevmez!" diye çıkıştığı günü dün gibi hatırlıyordum.

Ertesi yıl ise bana doğum günümde, 5 yıllık tarihli bir ajanda hediye edip doğum günümün olduğu sayfaları kopararak bana uzatmıştı.

"En azından önümüzdeki beş yılda doğum gününü kutlamak zorunda kalmayacaksın."

O zamanlar çocuk aklımla pek anlayamasam da birkaç yıl sonrasında büyümekten ve yaş almaktan asıl korkma nedenimin cildimde çıkacak olan kırışıklıklar ve beyaz saç tellerinden çok daha fazlası olduğunun farkına farmıştım.

Ben büyümekten değil, büyüyünce yapamadığım şeyler ve boşuna giden yıllarımdan pişman olmaktan korkuyordum.

Tanıştığım her yaşça büyüğüm, omzumu sıvadıktan sonra bana aynı cümleyi kurmuştu.

"Gençlik yıllarının tadını çıkar, bunlar en iyi yılların."

Gerçekten haklılar mı yoksa yetişkinler arasında, gençleri kötü hissettirmek adına söyledikleri klişe bir söz müydü bilmiyordum lakin yine de, bu gençlik yıllarımda eğlenip, kafayı bulmak ve aşkı tatmak istiyordum.

Sonrasında pişman olacağımı bilsem de bir şeyler yapmak istiyordum, çünkü yaptığım bir şey için pişman olma hissi, yapmadığım bir şey için pişman olma hissinden daha az korkutucu geliyordu.

Bu yüzden on altıma bastığımda, şu ölmeden önce yapılacaklar listesi saçmalıklarına sarmıştım.

Gece saatinde, ormanın ortasında biriyle dans etmek, yaşlı ve huysuz öğretmenlerimin evlerinin duvarlarına grafiti yapmak, çok yüksek olmayan ve altında deniz yatan uçurumdan aşağıya atlayıp soğuk suyu hissetmek, 24 saatlik bir twilight izleme maratonu yapmak ve sevdiğim sanatçıların konserinde sahneye davet edilip sesim kötü olmasına rağmen binlerce kişinin önünde başka bir grubun şarkısını bağırarak söylemek gibi saçma, ve muhtemelen sonrasına yaptığıma pişman olacağım maddeler vardı.

Yani anlayacağınız, gecenin dördünde, jajangmyeon yedikten sonra üstümde yıllar öncesinden kalma, çirkin açık mavi rengindeki takımımla sokağa çıkıp kaykay kaymak ve donghyuck ile dövme yaptırmaya gitmek gibi bir madde yoktu.

deep end freestyle Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin