二十四 : arabella*

638 105 26
                                    


LEE HYUCK'S PHONE
14:14

Now Playing;
"Arabella" by Arctic Monkeys


"Ron, oğlum; Donghyuck'un üzerine sakın işeme zaten depresyonda ağlayıp başımızı şişirir iyice."

Pekala, Jaemin'in tavsiyesini dinlemek belki de hayatımda verdiğim  en iyi karar değildi.

Zaten verdiğim kararlar mantıklı olsaydı şu anda burada, ağlayarak kurabiye yiyip Mark'ı düşünmezdim.

Ama yine de içimden bir ses, konuşup içimi dökmenin beni fazlaca rahatlatacağını söylüyordu. İç dökme konusunda da büyükanne Na en güvenilir kişiydi.

Konuştuğumuz konuyu en fazla on dakika sonra unutacaktı zaten.

"Daha fazla kurabiye alsana çocuğum, senin için yaptım hepsini, Jiwoon'a kalmasın o yer bitirir yoksa hepsini iki saniyede."

Dediğim gibi, kendi torunun adını bile unutup her seferinde ona başka bir isimle seslenen, seksenlerinde olan bir kadına iç dökmek en iyisiydi.

"Biliyorum Arabella'm, kurabiyelerin çok güzel olmuş zaten ama şu sıralar sağlıksız besleniyorum zaten."

"Sana kurabiyelerin sağlıklı yiyecekler kategorisine girmesi için bir imza kampanyası başlattığımı söylemiş miydim."

Kucağımdaki Ron'u severken güldüm biraz, en ez on kere bahsetmişti bundan ama yine de her seferinde, hiç dinlememiş gibi hikayelerini dinlemeyi seviyordum, anılarını anlatırken her seferinde yüzünde çocuksu bir heyecan oluşuyordu ve bu Arabella'mı, olduğundan da daha tatlı bir hale getiriyordu.

"Kaç kişi imzaladı peki kampanyayı."

Yüzünü hafifçe buruştururken eliyle 'pehh' dercesine bir hareket yapıp çayını yudumlamaya başladı. "Huzurevindeki yaşlı iskeletlerden birkaçını kandırıp imzalattım. Junghae imzalamadı ama."

"Jaemin'den mi bahsediyorsun?"

"Dedim ya, Jungwoo imzalamadı işte."

Benim adımı her seferinde hatırlayıp yeğeninin adını unutup durması küçüklüğümden beri nedensizce hoşuma gitmişti. Büyükannem doğmadan önce vefat ettiğinden Arabella'mın yeri her zaman ayrıydı bende. Dediğim gibi o sadece Jaemin'in değil, hepimizin büyükannesiydi.

Sabahın erken saatlerinde, hiç haber vermeden üstümde pijamalarım ve ağlamaktan şiş gözlerimle yanına geldiğimde bile bir saniye beklemeden beni içeriye almış, hemen çay ve kurabiye hazırlamıştı, her zaman yaptığı bu ince hareket bile beni biraz olsun iyi hissettirmiş, çocukluğuma geri döndürmüştü.

Gerçi, olanlar hâlâ garip geliyordu benim için.

Yıllar önce, bu evde yere düşüp dizlerimi kanattığımda ağlardım, şimdi ise aşk acısından döküyordum gözyaşlarımı.

Dizlerimi kanattığımda büyükanne Na yaralarımı sarardı her seferinde, Mark ise acılarımın hemen geçmesi için dizlerimi öperdi her seferinde. Şimdi ise büyükanne Na yaralarımı sarsa bile hemen hemen iyileşemeyecektim. Mark yoksa iyileşmezdim zaten.

Gün içinde geçirdiğim sekizinci ağlama krizini de geçirip gözyaşlarımı kucağımda uyuyakalan Ron'un üstüne akıtıp onun da huzurunu kaçırdıktan sonra büyükanne Na'nın endişe dolu gözleriyle karşılaştım.

deep end freestyle Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin