三十三 : sanctuary*

443 72 53
                                    


LEE HYUCK'S PHONE

14:11

now playing;
"sanctuary" by joji

If you've been waiting for fallin' in love
Babe, you don't have to wait on me
'Cause I've been aiming for heaven above
But an angel ain't what I need

•••

"yolun açık olsun donghyuck, kendine oralarda çok dikkat et."

"aynen, ünlenince unutma bizi."

normalde insanlara çok göz deviren biri değilimdir.

ciddiyim.

ama bu sözlere göz devirmekten başka bir şey yapamadım.fransa'ya adımımı attığım anda picasso olacağımı mı düşünüyordu bu insanlar?

"unutmam tabii, teşekkür ederim." yüzüme yerleştirdiğim zoraki gülümsemeyle etrafımdaki insanlara bakmaya devam ederken tek düşündüğüm buradan gitmek istediğimdi, kendimi fazlaca rahatsız hissediyordum.

"gel bakalım buraya, son kez sarılayım sana."

bir tepki veremeden kendimi bayan kang'ın kollarında bulmuştum, ağır parfümü ciğerlerimi dolduruyor ve kolları da sanki iç organlarıma eziyet çektirmek istiyormuşçasına sıkıydı, şu anda oturup ağlayabilirdim.

bu kadın beni geçen dönem resim projemde bırakan kadındı, ve şu anda gözlerinde yaşlarla bana sarılıp beni özleyeceğini söylüyordu.

iki yüzlü cadı.

"teşekkür ederim bayan kang ama artık cidden gitmem gerekiyor, halledilecek daha çok şey var." olabildiğince samimi görünmeye çalışarak kendimi kadının kollarında kurtarırken bakışlarım her zaman oturduğum sıraya döndü, üniversitenin ilk gününden kimsenin yanına oturmamak için sabahın en erken saatlerinde buraya gelip yerimi tuttuğum günü hatırlıyordum, üniversiteye yeni başlayan donghyuck o gün fazlasıyla heyecanlı ve mutluydu, bir yıl aradan sonra buradan ayrılıyor olmak garip bir duyguydu, kendimle bunu başarabildiğim için gurur mu duyuyor, yoksa içten içe pişman olacağımı bildiğim şeyler yaptığım için koca bir aptal olduğumu mu düşünüyorum bilmiyorum.

belki de ikisi.

bugün ise sıramın üstünde bir sürü çiçek, çikolata, mektup ve küçük hediye duruyordu, bayan kang ile yaptığımız derste az kişi olduğu için genelde herkes birbiriyle yakındır, ben dışında herkes.

bizim çocuklar ve arabellam dışında başkasının yanında rahat hissettiğim zamanları hatırlamıyorum, başkalarına çok da ihtiyaç duymuyordum, ortak derslerimiz olmadığı zamanlarda da biraz olsa yalnızlığın tadını çıkarabiliyordum.

ama bugün kursun odak noktası bendim, herkes benim için hediyeler almış, herkes benim için bir sürpriz hazırlamış, herkes benim için bir pasta alıp kesmişti.

amfiye adımımı attığım ilk anda şaşırmıştım zira bizimkiler dışında kimsenin fransa'ya gideceğimden haberinin olduğunu bilmiyordum, özellikle bayan kang'ın teori dersindekilerin, düne kadar o derste kelimenin tam anlamıyla görünmez olduğumu bile düşünmüştüm.

hediyelere bakarken yeniden iç çektim. gitmeme bu kadar sevindikleri için almış olmalıydılar bunları, başka açıklaması yok bunun.

"hepsini tek başına taşıyabileceğinden emin misin?"

"evet evet, bir sorun yok."

bir sorun vardı.

önümü bile göremiyordum ama sevmediğim insanlardan yardım istemek pek tarzım değildi, renjun burada olsaydı muhtemelen tüm hediyeleri ona taşıttırırdım.

deep end freestyle Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin