LEE HYUCK'S PHONE04:32
now playing;
"young" by vacations♪ You think it's all over
Get up and try again
You've got to act your age, darling
Before you fall back in ♪———
Genelde içimde sıkıntılar ve kırılmışlıklar biriktiğinde dışarıya giden, insanlara içini döken ve saatlerce ağlayan biri değildim, hiç de öyle bir tip olmamıştım.
Lakin bu gece on dokuz yıllık hayatımda, bir ilk yaparak kendimi kelimenin tam anlamıyla hiç uygun olmayan bir saatte sokağa atmış, günlerce ortadan kaybolup Büyükanne Na ile birlikte ormanlığın içindeki evinde kalmadan önce cebine sıkıştırdığım son, fazlaca buruşmuş paramla bir tren bileti alıp sakinleşeceğimi düşündüğüm bir yere atmıştım.
Bundan birkaç ay önce bunu cesaret etmeyi bırak, aklımdan bile geçiremezdim, muhtemelen her zaman yaptığım gibi odama geçer, kulaklıklarımı takar ve içimdeki tüm siniri, tüm üzüntüyü ve tüm kırgınlığı tuvallere ve kağıtlara geçirirdim.
Ama şu an yaşadığım kırgınlığı geçirecek kadar ne yeterli kağıdım ne de tuvalim vardı.
Sahi, neye kırılmıştım ki ben?
Mark ile görüşmemiz üzerinden haftalar geçmesine rağmen ondan geri dönüş alamamaktan mı?
Ortadan kaybolsam bile nerede olduğumu sormayan ebeveynlerim yüzünden mi
Ya da yıllardır hayalini kurduğum üniversiteye alındığımda benim için sevinen tek varlıkların, büyükanne Na'nın harry potter karakterlerinin isimlerini taktığı 12 kedisinin olmasına mı?
Derin bir iç çekerek başımı cama yasladığımda trenin hareket etmesi de uzun sürmemişti, saatin fazlaca erken olmasından dolayı ben, uzaklardaki işlerine yetişmek için ellerinde kahveleriyle oturmuş ve muhtemelen bu işleri seçtikleri için kendilerine içten içe küfreden birkaç işçi ve neden burada olduğunu anlamadığım bir yaşlı amca dışında kimse yoktu.
Muhtemelen kimse de on dokuz yaşlarında, dağılmış saçları ve yine üstünde saçma sapan pijamasıyla üstünde kimliği bile olmayan bir çocuğun şehir dışına çıkan bir trene binmesini de anlamlandıramazdı, o yüzden tekrar başımı cama yaslayarak cebimden de kulaklıklarımı çıkarmıştım, elimi cebime attığım anda yabancı bir cismin varlığını yeniden hissettiğimde kaşlarım çatılmıştı, cebimi yüzlerce şeyle doldurmayı seven biri değildim, ne olabilirdi ki bu?
Elimin arasına aldığım eşyayı cebimden çıkarınca içten içe bir küfür savurmuştum, ellerimin arasında tuttuğum şey, şu anda hem en çok ihtiyacım olan hem de hiç görmek dahi istemediğim bir şeydi.
Mark'ın şarkılarıyla dolu siyah MP3 çaları.
Uzun zamandır bu çalara yüklü olan şarkıların hiçbirini dinlemiyordum çünkü şarkıların her birisi, ayrı ayrı nedenlerden dolayı bana Mark'ı hatırlatıyordu.
Arctic Monkeys - Knee Socks
ikimizin de partneri olmadığı mezuniyet balosundan gizlice kaçıp balonun yapıldığı salonun arka kısmında, herkesten, tüm dünyadan uzak bir şekilde birbirimizle dans ettiğimizde arkada çalan şarkıydı
ŞİMDİ OKUDUĞUN
deep end freestyle
Fanfictionsk8t3rb01 kaykayımın altını çiçeklerinle süslemeyi bırak