Bölüm 2: Hasret

4.3K 189 35
                                    

《2. BÖLÜM: HASRET》

"Hoşgeldin ufaklık." Kokusu aynıydı, çocukluğum gibi. 8 yaşındaki Berfe'nin aşkı gibi kokuyordu. Kalbi hiç kırılmamış Berfe'nin çocukluğu gibi.

"Hoş buldum Bora abi." Kollarımı gevşetip ayrıldım. "Ne kadar değişmişsin, sakal falan... Yakışmış ama." Gülümseyip koltuğa oturdum. O da yanıma.

"Sen de öyle, çok değişmişsin." Gülümseyip gözlerimi kaçırdım. Karşımda oturan Sevim teyzeye gülümsedim.

"Ayy valla o kadar özlemişim ki böyle burada oturmayı falan." İç çekip etrafı inceledim. Çoğu şey hatırladığım gibiydi. Sadece televizyon değişmiş, daha büyük bir televizyon ve sehpası gelmişti.

"Hadi yemeğe geçelim." Sevim teyzeyle beraber salonun yemek bölümüne geçtik. Herkes masaya yerleşti. Masa dolu doluydu. Yaprak sarma, patlıcan salata, kaşık salata birkaç çeşit meze... Ağzım sulanmıştı. Gerçi her şeyden bir kaşık alsam doyardım ya. Yine de gözümüzü doyurmamız önemliydi.

"Salyanı sil salyanı." Karşıma oturan abime göz devirdim. Hiç büyümeyecekti.

"Asaf!" Annemin uyarıcı sesiyle gülmemi saklamaya çalıştım. Gerçekten 10 yaşındaki çocuğu azarlar gibi konuşuyordu. Dilimi ısırıp büyük güçlükle kendimi zapt ettim. Hemen yanımda Bora abi ve babam vardı. Masanın bir başında Ahmet amca diğer tarafta Sevim teyze, karşımda abim onun yanında annem vardı. Bu ortamı özlemiştim. Bir tek Yağmur eksikti.

"Off, Yağmur da olsaydı keşke." Sevim teyze çorbaları doldurup yerine oturdu. Bora abinin önüme bıraktığı tabağa baktım. Mis gibi mercimek çorbası...

"Geçen hafta gitti kızım be... Bir dersinden geçememiş." Bakışlarımı çorbama çevirdim. Şükür ki ben hiç yaz okuluna kalmamıştım. Aslanlar gibi Mimar Sinan Güzel Sanatlar Fakültesi'ni bitirmiştim. Bunca zaman ailemden ayrı kalmıştım ama değmişti. Sevmediğim bir bölüm olsaydı okulu bile bırakırdım. Ama iyi ki diyordum. İstanbul'a gitmeseydim Emir'i tanıyamazdım. Belki de tanırdım sonuçta aşk gelip bizi buluyordu ama olsun iyi ki gitmiştim. Aklıma gelmesiyle salak salak sırıttım.

Çorbamdan birkaç kaşık aldım. Nefis olmuştu. "Berfe, kızım nasıldı İstanbul? Anlat azıcık." Sevim teyzeye döndüm.

"Vallahi Sevim teyze memleketimin her karış toprağını öpeyim. Tamam Antalya da küçük bir şehir sayılmaz ama çok kalabalık İstanbul. Ben gelemiyorum böyle şeylere. Hele trafik. Vallahi evi değiştirmesem bir gün yolda canımı verecektim."

Annem hemen elini kulağına götürüp sonra masaya vurdu. "Aman aman, Allah korusun." Bu hareketi ben de sık sık yapardım.

"Öyle işte, bitti bir şekilde. Şehir güzel ama gezmeye ne bileyim kısa süreliğine gidersin. Ben yaşayamam İstanbul'da." Çorbamı bitirmiştim. Ve karnım doymuştu. Birkaç küçük yudum su aldım. Arada Bora abinin kokusu burnuma çalınıyor bana o tanıdık hissi yaşattırıyordu.

Karşımda abim olunca direk ona bakışlarım kayıyordu. Hayvan gibi yemek yiyordu ama ne hikmetse göbek yapmıyordu. Gerçi sürekli yaptığı sporda yakıyordur ama yine de çok yiyordu. Ayağına geçirdim bir tane hiçbir şey olmamış gibi başını bana kaldırdı. 'Hayırdır?' der gibi baktı. Sadece dudaklarımı oynattım. "Az ye hayvan!" diyince kaşlarını çattı. Eve gidince sağlam bir kavga edecektik. Savaş başlatmıştım resmen.

Olsun. Abimin sağlığı önemliydi. Ayy sağlık diyince aklıma yine Emir geldi. Acaba abimi hastanelik etsem, sonra Emir hayatını kurtarsa, sonra abim ona can borçlu olsa, sonra onlar iyi anlaşsalar, abim beni daha az haşlasa çok iyi olurdu. Aslında bu plan aklıma yatmıştı. Neresini kırsaydım acaba? Ama yazık bir yerini kırarsam neler olurdu? İşe gitmezdi, yemek yerdi, ben ona hizmet ederdim, spor yapamazsa kasları erir, yağ bağlardı.

Gülümsemesi Yakamoz {TAMAMLANDI}Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin