4. Bölüm

2.8K 154 41
                                    

İyi okumalar!

"Aptal, Eren." Diye homurdandım. "Birkez sadece bir defa beni dinlesen ne olacak merak ediyorum." Yerleri daha sert silmeye devam ederken üzerimdeki siniri adeta yerlerden çıkartmaya başlamıştım.

"Ağzın değil, elin çalışsın." Dedi arkamdan birisi.

Yüzbaşına dönerek sinirli bakışlar ile dik dik baktığım an bile bana değil kapının üstüne parmağını sürtüyor, eline gelen toza yüzünü kırıştırarak bakıyordu. "Birde uzun olacaksın." Diye homurdandı.

"Oraya daha gelmedim." Diye açıkladım bıkkın bir şekilde.

"Kaç dakikadır buradasın?"

Bakışlarımı saate çevirerek yanıtladım onu. "Üç dakika önce geldim."

"Üç dakikadır tek yaptığın yerleri silmek mi?"

"Üç dakika olmuş geleli." Diye yanıtladım onu, her harfe tek tek bastırarak.

"Tch, ver şunu bana sen sabaha kadar bitiremezsin yalnız başına." Dedi, elimdeki vileda sopasını alırken. "Git yedek malzemeleri getir şu dolaptan."

Suratsız bir ifade ile dolabı açıp kucağıma tüm temizlik için kullanılabilecek malzemeleri alıp yanına gittim.

"O beynini biraz kullanmaya ne dersin?"

"Ha?"

"Tch, bu temizlik malzemelerinin hepsini şimdi kullanırsan sabaha neyle katı silmeyi planlıyorsun?"

"Ne?" Dedim affalamış bir şekilde. "Sabahta mı katı temizliyorsunuz?"

"Öğle arası da temizletiyorum ama lanet veletler hiçbir şeyi yeterince iyi yapamıyor." Şaşkınlıkla ona baktım. "Üzerine alınabilirsin."

Oflamamak için zor duruyordum. Bezi elime aldım ve kapıya doğru yöneldim. Parmak uçlarıma kalkıp kapının üstünü silmeye çalıştım ama silemedim çünkü tertemizdi. Silenecek tek bir toz yoktu.

Gerçekten yüzbaşı Levi delirmişti.

"Aval aval bakmaktan başka bir şey bilmez misin sen?"

"Zaten temiz her yer." Diye homurdandım.

Yanıma sert adımlarla geldi ve elimdeki bezi alıp kapının üstünü sertçe silmeye başladı. Vileda sopasını almak için adım atmıştım ki "Yan taraftan çayı getir, umarım onu becerebilirsin velet." diye engel oldu.

Yüzümün sinirden kıpkırmızı olduğunu tahmin edebiliyordum ama hiçbir şey demeden odasından çıktım.  Çay ocağına girdim her zaman kullandığı bardaklardan birini aldım ve güzelce yıkadıktan sonra kuruladım.

O aptal bunağa daha fazla laf söyletmek istemiyordum.

Bardağı ve siyah çayın bulunduğu çaydanlığı tepsiye koyup çay ocağından çıktım. Şansıma çıktığım gibi Eren ile koridorda karşılaşmıştım. "Mikasa!" Dedi yanıma doğru koşup. "Yardıma ihtiyacın var mı?"

"Hayır, yüzbaşı Levi burada. Git hemen göze gözükme." Diye fısıldadım.

"Veletler orada konuşmayı bırakın, çay soğuyor!" Diye bir ses geldi sınıftan. İkimizin gözleri de saniyesinde irileşmişti.

"Özür dilerim, hemen geliyorum." Dedim, sınıfa doğru girip. Arkamdan adım sesleri geliyordu. Eren'in peşimden gelmemesini umarak arkamı döndüm ve ağzımı oynatarak gitmesini söyledim ama saf suratıma aval aval bakıyordu.

Aniden bir şeye çarptım. Omzumun acısını ve vücudumun yandığını hissedebiliyordum. "Ah," diye inledim. Eren'e elimle son kez git hareketi yaptığım an. Gözlerimi yerden kaldıramıyordum yiyeceğim azarı bilerek ama bizden uzaklaşmışken kafamı kaldırdım. Kaçışım yoktu.

Az önce Eren'e gitmesini söylerken yüzbaşının temizlik için çektiği sandalyesinin üzerine gitmiştim farkında olmadan ve şimdi yüzbaşının da üzeri siyah çay ile batmıştı.

Lanet olsun, her şeyi baştan temizleyecektim ama yüzbaşının gözlerinden ateş çıkarken sicilimi nasıl temiz tutacağımı düşünüyordum.

Beğendiyseniz vote vermeyi beğenmediyseniz değerli eleştirinizi bırakmayı unutmayın seviliyorsunuz 💖

İrade • Levi AckermanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin