5: Eğer Rahatsız Olmazsan...

3.4K 560 413
                                    

Selamlaaaarrrr, nasılsınız canlarımmm?

Bu hikaye yazarken can buluyor, olay birden gelişiyor, biliyor musunuz? Bu bölümü yazarken kendi başına hareket etti Leonardo ve küçüğü inanın ki.

Medya: Ludovico Einaudi - Life

Keyifli okumalarrr!

___

5 | Eğer Rahatsız Olmazsan...

Jeongguk

Öğle saatlerinde geldiğim bu ufak gölün kıyısında düşüncelerimi bir araya toplamak ve biraz da olsa kendimi rahatlatmak istiyordum. Hafifçe esen ılık rüzgar ensemi okşuyor, yaprak hışırtıları biraz olsun iç sıkıntımı dindiriyordu. Gölden gelen su seslerini dinlerken yüz üstü uzandığım yeşil otlara başımı koydum ve seslice nefesimi bıraktım.

Normalde kendini germeyen ve olacak olayları düşünüp kendini huzursuzluğa iten biri değildim ancak şu an öyle bir durumdaydım ki ne yapacağımı geçtim ne düşünmem gerektiği konusunda bile kararsızdım.

Dün akşam sokakta karşılaştığımız Leonardo, beni Martha'nın yanında bozmamıştı. Bu konuda adama normalde her ne kadar sinir olsam da minnettardım.

Martha ona yalanlar söylediğimi bilse benden soğurdu, beni yanında istemezdi belki de hiçbir zaman. Onun ilgisini, anne şefkatini alacağım diye girdiğim oyun resmen götümde patlamıştı.

Bir yandan o adamın neden beni bozmadığını düşünüyor, bir yandan da sarayda nasıl bir yaşam içinde olacağım fikri zihnimde dolaşıyordu.

Aslında, Leonardo'nun buraya geleceğini umut ettiğim için yine aynı göle gelmiştim. Etrafta kimseler yoktu, zaten ıssız olan ormanın içindeki bu küçük gölü de 3-5 kişi haricinde kimsenin bilmediğini düşünüyordum.

Ah... Cidden derdim göl falan değildi. Saraya gidecektim yahu! İçim düşündükçe sıkıntıyla doluyordu. Çevremde yapmacık zengin insanlar ve hayattaki tek amaçları zevk olan beş para etmez soylular olacaktı. Kim bilir nasıl bakacaklardı bana. Sokaktan gelmiştim, kıyafetlerim bildiğiniz kasaba kıyafetleriydi. Tanrım...

Leonardo'nun çabucak gelmesini ve belki de içimi rahatlatmasını istiyordum. Bilmiyorum neden ama garip bir güven veriyordu bu konuda bana. Çünkü benimle konuşurken ne süslü kelimeler kullanıyordu ne de saçma sapan kıyafetlerle yanıma geliyordu. Aslında yanıma gelmiyordu, karşılaşıyorduk ama sonuç olarak onu gördüğümde üzerinde süslü kıyafetler olmuyordu.

Uzandığım otların üzerinde sırt üstü döndüm ve gözlerimi kapadım. Belki de o kadar kötü olmayacaktı, sadece Leonardo'ya yardım edecektim ve geri kalan zamanda diğer hizmetlilerle ya da seyislerle takılırdım. Arkadaş edinebilirdim, bu konuda bir sakıncam yoktu. Saçma sapan soylu rollerine girer ve yapmacık gülüşlerle etrafta da dolaşırdım, sorun değildi. Ama başkalarının bana bunları yapmasına ne kadar dayanırdım, işte bu bir muammaydı.

Uzaktan gelen ot hışırtılarını azar azar duyduğumda hemen gözlerimi açtım ve doğruldum.

Geliyordu işte! Kolunda büyükçe bir bez çantasıyla adım adım yaklaşıyordu bana. O uzaklıktan bile kısılan gözlerini ve tatlı gülümsemesini gördüğümde benim de içimden gülümsemek gelmişti. Gerçekten tatlı görünüyordu, üstelik o ağır çantayı taşımakta zorlanırken... Gerçekten tatlı görünüyordu.

Adamın dış görünüşüyle ilgili hiçbir derdim yoktu, gerçekten güzeldi. Hareketleri naif, ses tonu ise oldukça etkileyiciydi. Ama işte... Farklıydık. Onun verdiği hissiyatla benim yaydığım hava farklıydı. Onun yanında kendimi rezil etmekten çekiniyordum. Ne yapsam onun yanında sönük kalırdı çünkü. Onun çevresi farklıydı, benim çevrem farklı. Onun düşünceleri ve yaşadıkları başkaydı, benimki bambaşka. Ancak ben onun hizmetkârı olabilirdim ki, bu gidişle de öyle olacaktım.

Leonardo | taekook Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin