8. Bölüm - Kelime tasarrufu yapıyordu

373 65 231
                                    

****

Akşam yemeğini yerken masada büyük bir sessizlik hakimdi. İkimizin de çıkardığı sesler sadece tabağa vuran çatala ve çubuğa aitti. Tabii eğer utanmasaydım tabaktaki sosu bile parmaklayabileceğimden belki de o ses de olabilirdi ama neyse ki bunu yapmıyordum. O kadar da şey değildim neyse ki.

Tabağımdaki her şey bitmesine rağmen gözlerim hala boş kalan tabaktaydı. Aslında doymuştum ama bu öyle lezzetli bir etti ki biraz daha yemek istiyordum. Tamamen zevkine. Fakat Sehun'dan istemeye de çekiniyordum.

"Doydun mu?" bunu düşüncemi anlamış gibi sorduğunda bakışlarım onu buldu.

"Şey..." ne diyeceğimi bilememiştim. Bu yüzden de cümlenin devamını getiremedim. O da bir cevap beklemeden ayağa kalkıp tabağımı eline aldı.

"Bir tabak daha?" başımda tabağımla dikilirken dudağımı ısırarak ona baktım.

"Doymuşken bu kadar yemek sağlıklı değil zırvalıklarına girecek misin?" tek kaşım havada sorduğumda başını omzuna düşürdü.

"Demeyeceğim."

"O zaman olur, bir tabak daha alırım." Başını sallayıp mutfağın iç kısmına doğru ilerledi. Kısa bir süre içinde tabağı hazırlayıp geri döndüğünde önüme nazikçe bırakmış, ardından yerine oturmuştu.

"Ben demeyeyim ama sen yine de sağlıklı olmadığını bil." Ağzının içinden gevelediği şey ile çatalı tutan elim havada kalmıştı. Dudaklarımı büzüp kaşlarımı çatarken çatalı bırakıp tabağı ittirdim.

"İyi! Yemiyorum." Kollarımı göğsümde bir inatla bağladığımda Sehun da tabağı yeniden önüme koydu.

"Hayır, yiyorsun."

"Yemiyorum."

"Yiyorsun, Luhan."

"Buna da mı sen karar vereceksin?" gözlerimi devirip söylendiğimde saçını kaşıdı.

"Yeme diye söylemedim. Bu sadece bir bilgiydi. Beni yanlış anladın." Omuzlarımı silkip bakışlarımı başka bir yöne çevirdim. "Luhan." Hala ondan farklı yöne bakarken ufak tefek sesler gelmeye başladı. Tabağımdan geldiği belli olan seslerdi. Ne olduğunu anlamak adına o tarafa döndüğümde yüzüme doğru tutulan çatalla karşılaştım. Ucunda da et vardı. "Lütfen, yer misin?" ilk kez nazik biri gibi, emir kipi olmadan söylediğinde kaşlarım hayretle havalandı. Neredeyse bu duruma tav olup ağzımı açacaktım ki son anda bundan vazgeçtim. Kaşlarımı yeniden çatıp omuzlarımı silktim. Biraz daha inada bindirecektim.

"Yememi istemiyorsan açıkça söylemeliydin."

"Aşağı yukarı 10 gündür benimlesin. Neyi açıkça söylemediğimi gördün ki?" sesindeki yumuşak doku şahit olduğum klasik Sehun tarzından daha uzaktı. Eskisine göre daha yakındı sanki bana. "Yemeni istemeseydim ikinci tabağı en başında teklif etmezdim. Direkt söylerdim." Yüzünde olan bakışlarım biraz yumuşasa bile hala tavırlıydım. Bunun farkındaydı. Açıkçası kendimi biraz naza çekiyordum ve sanırım bunun da farkındaydı. Yine de yemem için çabalıyor oluşu hoştu. "Pekala..." dedikten sonra çatalı ağzımın hemen yanına getirip ekledi. "Özür dilerim, yanlış konuştum." Ve ilk kez bana karşı üstünlük kurmuyordu. İlk kez benim haklı olduğumu ve kendinin yanlışını kabulleniyordu. İlk kez benden özür diliyordu. Dahası bunu yaparken herhangi bir zorunluluk ya da o sert duvar da yoktu. Evet, bir duygu belirtisi de yoktu ama... Farklıydı işte. "Hadi aç ağzını artık." O kadar çok ısrar etmişti ki en sonunda pes edip omuzlarımı düşürdüm ve ağzımı açtım. Çatalın ucundaki lokmayı ağzıma alıp çiğnemeye başladığımda Sehun da arkasına yaslandı. "Güzel." Eğer ortada memnun olduğu bir durum varsa buna güzel diyerek tepki veriyordu, yeni fark etmiştim. Bu da işime geliyordu çünkü en azından kendisiyle ilgili bir ipucum vardı artık.

THEMAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin