bir : davetiye beklemiyorduk zaten.

6.9K 405 386
                                    

"Bu puştlar yine ne karıştırıyor?"

Jeongguk'un dediği şeye karşılık olarak omuz silkip arkama yaslandım. Yere tükürmüş, ardından ensemi kapatan pembe saçlarımı karıştırmıştım elimle. Öğle arasının başından beri bahçedeki bir bankı işgal etmiştik ve bizden biraz daha uzakta duran elemanları izliyorduk. Buradan kaçıp gitmek, belki de çantamda duran sigara paketimi alıp bir kez de olsa içmek istiyordum, en azından karşımızdaki dört kişilik ekibin öldürecekmiş gibi attığı bakışlardan çok daha iyiydi.

"Ne bok yerlerse yesinler." dedi Hoseok, o da benim gibi ayakta duruyordu ve arkamızda olan duvara yaslamıştı sırtını.  "En sonki kavgadan sonra bir süre onlarla muhatap olmak istemiyorum."

Jeongguk "Orospu çocukları." diye mırıldandı, ben ise hâlâ bir yorumda bulunmuyordum. Bakışları rahatsız ediyordu, bize attığı bakışlar öylesine rahatsız ediyordu ki yerin dibine girmek istemiştim o an. Hoseok kahverengi saçlarını eliyle geri itti ve bankta oturan Jeongguk'un yanına geniş bir şekilde oturdu. Ayak bileğini diz kapaklarının üzerine atmış, kollarını ise banka yaslamıştı ve suratındaki ifade gerçekten korkunç gözüküyordu.

"Neye bakıyorlar amına koyayım?" dedim kalçalarımı okulun pis duvarından çekerken. Pantolonumu kirleten tozları elim yardımıyla temizlerken onların önüne geçmiştim. "Gidelim," dedim sessizce. "Bu sikiklerin bakışlarına biraz daha katlanamayacağım."

Hoseok'un "Kaçıyor gibi gözükürüz." demesi sinir katsayımı mümkünmüş gibi biraz daha arttırırken ellerimi ceketimin cebine koydum. "Ben sınıfa gidiyorum," diye mırıldandım inadına yapar gibi.  "Acıktım." 

"Tek başına olmaz." dedi Jeongguk. "En son okulda tek gezdiğinde dayak yemiştin." Oturduğu yerden kalktığında Hoseok'a baktım. Pes etmiş gibi ayağa kalkmış, bize eşlik etmişti. Yavaş adımlarla okula doğru yürürken Namjoon'un ekibinden ayırmıyordum gözlerimi. Bu dört puştla ne olduğunu bile bilmediğimiz bir derdimiz vardı ve sürekli bir kavga içindeydik, sırf eğlencesine birbirimizin ağzını burnunu kırıyor, disiplinlik oluyorduk. Sayılamayacak kadar çok kez uzaklaştırma almıştık ama müdür bizi anlaması zor bir şekilde okuldan atmamıştı.

"Belim ağrıyor anasını satayım." diye mırıldandım ve cebimdeki çakmağı sımsıkı tuttu ellerim. "Yoongi piçi o son tekmeyi vurmayacaktı işte."

Sanki ondan bahsettiğimi anlar gibi Yoongi'nin bakışları bana dönmüş, arsızca geçmişti diliyle dudaklarının üzerinden. Uzun, siyah saçları dağınıktı ve kravatı gevşemişti. Oturduğu banka adeta yayılmış, ütüsüz gömleğini özensiz bir şekilde koymuştu kumaş pantolonunun içine. Bir an ona bakarken dalmış olmalıyım ki Hoseok omzumdan tutarak kendine çektiğinde irkildim. "Birkaç güne geçer."

Okulun girişindeki üç-beş merdiveni hızlı bir şekilde çıktım ve içeri girdim. Sırtımda bakışlarını hissedebiliyordum, bu his inanın bana düşündüğünüzden çok daha beterdi.

Yoongi'yle aram asla diğerleriyle olduğu kadar kötü olmamıştı aslında. Bu aramızdaki kavgalardan sonra birlikteliğimizi yatak arkadaşlığına kadar götürdüğümüz olmuştu ama ettiğimiz bir kavga yüzünden mahvolmuştu her şey. Öylesine nefret ederdik ki birbirimizden, tüm nefreti dudaklarımızdan çıkarır, dövüşürken morarttığımız yerleri sevişirken öpücüklere boğardık. Arkadaş çevrem üç kişiden ibaretti, aramızda asla gizlimiz saklımız olmuyordu ama benim onlardan gizlediğim çok şey vardı.

Okuldan içeri girerken suratıma sıcak bir hava çarpmış, üşüdüğümü hissettirmişti iliklerime kadar. "Donmuşum anasını satayım." dedi Hoseok. Bir yandan sağ omzu ve dirseği arasında kalan yeri okşuyordu sol eliyle. Haklıydı, üçümüz de bu soğuk havaya rağmen incecik giyinmiştik.

bummer : yoonmin✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin