Gördüğüm şeyle birlikte gözlerimin önünde bir anı daha canlanmıştı. Yine o haç dövmesini görüyordum.
Bu beni korkutmuştu. Benim bu adamla ne bağlantım olabilirdi ki?
Kendimi kaybetmiş gibi arkama döndüm ve koşmaya başladım. Tüm hızımla hastaneden çıktım ve merdivenin kenarına oturup başımı ellerimin arasına aldım. Tanrım, ben bu insanlara nasıl güvenecektim?
Korkularım ve düşüncelerimle berabere kalmışken adamın iyi olduğunu gördüğüm için rahat etmiştim. Artık evime gidebilirdim ancak tek başıma yürüyerek gitmem oldukça imkânsızdı. İçeri geri dönmek ve beni eve bırakmalarını istemek zorundaydım.
Yerimden kalktığımda soğuktan titrediğimi fark ettim. Adımlarımı hızlandırıp içeri girdiğimde Alice'in orada olduğunu gördüm ve yanına ilerledim.
"Tanrım, Melissa! Nereye kayboldun öyle?" diye çığırdığında bir adım geriledim.
"Sadece hava almak için dışarı çıkmıştım, Alice. Şimdi beni evime bırakabilir misin?" diye rica ettim. Daha fazla tartışma gerginlik ya da yeni anıları kaldıramayacak durumdaydım.
"Tamam, gidiyoruz. Ama senin evine değil. Bizde kalacaksın." dediğinde itiraz etmek için harekete geçtim.
"Hayır, hayır, hayır." Dedi Alice, işaret parmağını yüzüme doğru sallayarak.
"İtiraz yok. Baksana, evinde kalmana izin verdiğimiz ilk gün başına neler geldi." Bu sefer haklı olduğunu düşündüm ve çenemi kapadım.
Alice önüme geçip yürümeye başladığında sessizce onu takip ettim ve düşüncelerimden uzaklaşmaya çalıştım.
Hastaneden çıkıp arabanın bulunduğu yere geldiğimizde Kevin'ın gelmediğini fark ettim.
"Kevin gelmeyecek mi?" diye sorduğumda Alice olumsuz anlamda kafasını salladı.
"Arkadaşı için refakatçi olacakmış." Dediğinde sesimi çıkarmadan arabaya bindim.
İkimizde susmuşken kısa süre içinde eve gelebilmiştik.
Bir an önce gidip uyumak istiyordum. Bugün olan her şeyi unutup bir kenara atmak ve derin bir uykuya dalmak istiyordum.
Alice'i beklemeden hızla arabadan indim ve kapının önüne yürüdüm. Duvara yaslanıp Alice'in de gelmesini bekledim.
O da hemen gelip kapının kilidini açtığında içeri geçip ayakkabılarımı çıkardım ve bir kenara koydum.
"Salonda yatabilir miyim?" diye sorduğumda koltuğa oturmuştum.
"Yukarıdaki misafir odasına geçsene, neden burada bir tarafın tutulsun ki?" dediğinde bu sefer koltuğa uzandım.
"Kılımı kıpırdatacak halim bile yok." Dedim ve rahat bir pozisyona gelmek için dönüp durdum.
Sabah
Muhtemelen sabahın erken saatleriydi ve ben uyanmama rağmen gözlerimi açmıyordum. Duyduğum kapı sesi ve konuşmalar yüzünden uykuma devam edememiştim. Yukarıda uyumadığıma lanet ettim.
Mecburen gözlerimi açtım. Anladığım kadarıyla güneş daha yeni doğmuştu. Koltuktan kalkıp esnedim. Duyduğum seslerin kaynağını bulmak için arkamı döndüm ve kapıyı tutan Alice'i, kollarında yarı baygın gibi duran ve zorlukla yürüyen arkadaşı Justin'i tutan Kevin'ı gördüm. Arkadaşı taburcu olmuştu.
Justin'in yüzüne bir kez daha dikkatlice baktığımda feci hırpalandığını gördüm. Ben öylece durup onlara bakarken Kevin başını sallayarak başıyla selam verdi. O sırada arkadaşı Justin'in güçlükle başını kaldırıp etrafa baktığını fark ettim. Gözleri beni bulduğunda tam gözlerimin içine baktı ve kısa süre içinde kafasını çevirdi.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Change Time || Justin Bieber
FanfictionRevenge Of The Fire'ın devam kitabıdır. 1. kitabı okumadan buna geçmemeniz tavsiye edilir. Aksi taktirde hiç bir şey anlayamazsınız. Revenge Of The Fire hikayesine profilimden ve dış bağlantıdan ulaşabilirsiniz. Hikayenin kapağı Merry Photoshop ta...