Justin'in bağırmasıyla gözlerimin önüne perde inmiş gibi hissettim. Dean ne olduğunu anlayamaz bir halde yüzüme bakarken kafamın içinde şimşekler çakıyordu. Dean'ın yüzü daha önce hiç görmediğim -daha doğrusu hatırlamadığım- sahnelerin içinde yer alıyordu. Dean'ın yüzünde çarpık bir gülümseme varken Justin ağlıyor gibiydi. Bense kanlar içindeydim. Bu görüntüyü unutmak ister gibi hızlıca kafamı salladım. Hiçbir şeye anlam veremezken dehşetle ona baktım ve hızla yerimden kalkıp kapıya koştum. Arkamdan gelip gelmediği o an umurumda olmadı. Tek istediğim tüm bu bilinmezlikten kaçmaktı. Kapı kolunu tutup çevirdiğimde omzumda elini hissettim. İçimdeki korku büyürken mideme giren krampla kıvrandım. Sonunda kendimi dışarı atıp arkama bakmadan koşarken adımı seslendiğini duydum.
Bir şeylerden kaçmaya çalışırken daha kötüsüyle karşılamak beni yıpratıyordu. Çevremdeki herkes canıma kast edebilir gibiydi. Kimseye güvenmemeliydim.
Bütün hatırladığım görüntüler kesitler halinde kafamın içindeki dev sinemada oynatılırken nefes nefese kaldığım için hiç bilmediğim bir sokakta durdum. O an telefonum hariç her şeyin Dean'ın evinde kaldığını fark ettiğimde artık çok geçti. Geri dönemezdim. Umutsuzca telefonuma baktığımda neyseki şarjımın o kadar da az kalmadığını gördüm. Kendi başıma hiçbir yere gidemezdim ama birilerini arayabilirdim. İşte o an kimsesiz olduğum soğuk su gibi yüzüme çarptı. Kime güvenebilirdim ki?
Üzerime çöken çaresizlikle omuzlarım düştü. Hiç düşünmeden kendimi yere bıraktım. Arkamdaki soğuk duvara yaslanarak derin bir nefes aldım. Yavaşça başımı kaldırıp gökyüzüne baktım. Yıldızlar kaybolmuştu ve hava aydınlanmak üzereydi. Güneşin en fazla 1 saate doğacak olması beni biraz rahatlatmıştı. Dışarısı bu saatte soğuk olsa da dayanabilirdim. Hava aydınlandığında elbet evime dönmenin bir yolunu bulurdum. Hiç bilmediğim bir sokakta kaldırımda öylece oturmak içimi ürpertse de sakin kalmaya çalıştım.
Aklımda Justin'in sesi yankılanırken olaylara bir anlam vermeye çalıştım. Hatırladığım şeylerin hiçbir anlamı yok gibiydi. Justin halime üzülmüş gibiydi ve Dean bu durumdan zevk alıyordu. Ama bana bunu kim yapmıştı? Dean'ın arkasında bir kadın silueti gördüğümü de hatırlıyordum. Geçmişimde hala ne olduğunu çözememişken Justin'e güvenip güvenmemem gerektiği kafamı kurcalıyordu. Gözümde bir suçlu da olsa az önce ona güvenip dediğini yapmıştım. Onun hakkında öğrenmem gereken daha bir ton şey vardı.
Neredeyse evleneceğim adama şimdi güvenemiyordum. Bu gerçekten saçmaydı ama hepsinin bana oynanmış bir oyun olmadığını bilemezdim. Şüphelerimi boşa çıkaracak bir cevap bulamıyordum. Bu karmaşa içimde büyürken sıkıntıyla iç geçirdim.
Hava hafifçe aydınlandığında yavaşça doğruldum ve üstümü temizleyerek ayağa kalktım. Artık buradan uzaklaşmanın zamanı gelmişti. Ağır adımlarla ana cadde olduğunu düşündüğüm tarafa doğru yürüdüm. Etrafta hala kimse yoktu. Yolumu bulabilmem için birilerine nerede olduğumuzu sormam gerekti. Telefonumdan saate baktığımda altıyı geçiyordu. Bu insanların hiçbiri işe gitmiyor muydu?
Telefonuma baktığım sırada 28 cevapsız arama olduğunu gördüm. Hepsi aynı kişidendi. Justin.
Çelişki içinde onu geri aramaya karar verirken kaybedecek hiçbir şeyim olmadığını düşündüm. Burada kalmak ne kadar tehlikeliyse Justin'le olmakta en fazla o kadar tehlikeli olabilirdi. Artık risk almalıydım.
Numarayı geri aradım ve ilk çalışta açılmasına şaşırdım.
"Alo-" dememe izin vermeden sözümü kesti.
"Melissa! Sana ulaşmak için ne kadar uğraştığımdan haberin var mı?" diye azarladı beni. Ona bu hakkı ne zaman tanıdığımı düşünerek ayağımı yere vurdum.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Change Time || Justin Bieber
FanfictionRevenge Of The Fire'ın devam kitabıdır. 1. kitabı okumadan buna geçmemeniz tavsiye edilir. Aksi taktirde hiç bir şey anlayamazsınız. Revenge Of The Fire hikayesine profilimden ve dış bağlantıdan ulaşabilirsiniz. Hikayenin kapağı Merry Photoshop ta...