Bir cevap alamayınca çerçeveyi yerine bıraktım. Ne saçma bir soruydu bu böyle! Şuan kafa yormam gereken çok daha önemli şeyler vardı.
Etrafa biraz daha bakındıktan sonra bir şey hatırlayamamanın umutsuzluğuyla merdivenlere yöneldim ve yukarı çıktım.
İlk gördüğüm odaya girdiğimde ise burası sade bir yerde ve görünüşe bakılırsa bana ait bir kişisel eşya yoktu. Buranın misafir odası olması ihtimaller arasındaydı.
Bu odadan da çıktıktan sonra karşıdaki odaya girdim. Gördüğüm manzara karşısında gülümsedim. Her yer bembeyazdı ve bu huzur vericiydi. Oda oldukça büyüktü, aynı zamanda büyük pencereler olması içerinin ışıl ışıl olmasını sağlıyordu. Ama bunlara rağmen zihnim hala bomboştu. Hatıraların yerini bir ton soru almıştı.
İster istemez gözlerim dolmuştu. Bir şeyler hatırlayana kadar güçlü olmalıydım. Elimin tersiyle gözlerimi sildim ve tekrar aşağı indim. Herkes koltuklara kurulmuş sohbet ediyordu. Bende onların sohbetini bölmeden boş bir yere oturdum.
Konuşabilecek zamanı yakaladığımda hemen atıldım. "Artık ben burada kalabilirim değil mi?" Bunu söylerken biraz çekinmiştim. Neden böyle olduğunu anlayamıyordum. Oysaki bu sadece benim kararıma bağlıydı.
"Tabi ki de hayır." Diye sinirle cevap verdi Kristen. "Henüz iyileşmedin."
"Alçılarım çıkalı çok uzun zaman oldu Kris, kendi işimi kendim yapabiliyorum." Diye itiraz ettim.
"Henüz psikolojik olarak buna hazır değilsin." Dedi hala sinirliyken. Onun sinirli davranması beni de sinirlendirmişti.
"Ben sizden izin alacak falan değilim. Sadece nezaketen öyle söyledim." Derken sesimi biraz yükselttim ve kollarımı göğsümde birleştirdim.
"Hafızanı kaybetmiş olabilirsin ama hala bencilin tekisin Melissa. Sen nasıl istiyorsan öyle olsun!" diye o da benim gibi bağırdıktan sonra yanında duran ceketini eline aldı ve ayağa kalktı.
"Madem öyle sizde gidin ve onu yalnız bırakın." Dedi diğerlerine ve onlara evden çıkmalarını işaret etmişti.
Onların gidişini öylece durmuş izlerken kendimi gerçekten kötü hissetmiştim. Ben gerçekten bencil biri miydim?
"Daha kim olduğunu bile bilmiyorsun." Dedim kendi kendime. Haklıydım da. Kişiliğini kaybetmiş bir insan aynı ruhsuz bir beden gibiydi. Gözlerim tekrar ve tekrar dolmuştu. Bu sefer bunu umursamadan kendimi bıraktım ve içimden geldiğince ağlamaya başladım. Şuan güçlü olmak falan umurumda değildi.
Ayakta dikilmeyi kestim ve koltuğa oturdum. Gözyaşlarım akmaya devam ederken hiçbir şeyi net göremiyordum. Bir süre sonra sakinleşebildiğimde yaklaşık 15 dakika kapalı olan televizyonu seyrettim. Burada böylece oturmak yerine uyumanın daha iyi bir fikir olduğunu düşündüğümde üst kata çıkıp odama girdim. Üstümdekilerle uyuyamayacağımı hatırladığımda yavaşça dolabı açtım. Gelen çiçek kokusunu içime çektim. Uzun bir uğraş sonucunda askılı bir t-shirt ve şort bulduğumda hemen üstüme geçirdim.
Yatağın üstündeki örtüye birkaç saniye baktıktan sonra örtüyü kaldırıp yatağa uzandım ve üstümü örttüm. Tavanı izlemeyi kesip gözlerimi kapattığımda zihnimde bir görüntü belirdi. Bu kısa süre içerisinde sadece bir şey görebilmiştim. Bir şey hatırlamış olabilme ihtimaliyle heyecanla gözlerimi açtım.
Bir işaret görmüştüm, bir haç işareti. Bir dövme gibiydi. Büyük bir haç dövmesi...
Aklıma gelen bu görüntü bana bir umut ışığı olmuştu sanki. Belki bu hatırladığım şey hayatımdaki en önemsiz şeylerden biriydi ama en azından hatıralarımın tekrar canlanacağının bir göstergesiydi. Ve şuan önemli olansa hatırladığım şeyin ne anlama geldiğiydi.
Yattığım yataktan hızla kalktım. Bunun anlamını sorabileceğim kişilerle kısa zaman önce kavga etmenin verdiği sıkıntıyla telefonumu aradım. Komodinin üstünde olduğunu görünce hızla elime aldım ve Kristen yerine Alice'i aradım. Heyecandan ellerimin titriyordu.
Telefon kısa sürede açıldığında "Alo?" bile demeden hemen söyleyeceklerimi sıralamaya başladım.
"Alice! Hatırladım Alice! Bir şeyler hatırladım!" Sesim evin içinde yankılanmıştı.
"Tanrım, Mel! Sen ciddi misin? Neyi hatırladın?" dedi o da benim gibi heyecanla ama sesindeki endişeyi hissetmiştim.
"Bir dövme hatırladım, haç dövmesi. Bana bunun ne olduğunu açıklayabilir misin?" Kalp atışlarım hızlanmıştı ve zorlukla nefes alıyordum. Meraktan ya da heyecandan ölecektim.
"Hmm, haç dövmesi dedin değil mi?" diye söylediğimi tekrarladı. İçimden bir ses bunun sadece saçma bir bilinçaltı oyunu olduğunu söylüyordu.
"Bu konuda hiçbir şey bilmiyorum Melissa. Üzgünüm." Söylediği gibi sesi gerçekten üzgün geliyordu.
"Üzgün olmana gerek yok. O lanet kazayı yaparak bunlara yol açan kişi benim. Bunun cezasını çekecek olan da benim. Neyse, teşekkürler Alice." Dedim ve cevap vermesini beklemeden telefonu kapattım.
Oflayarak geri yatağa oturdum. Üstüme bir ağırlık çökmüştü ve bu umut ışığının tekrar yok olmasından kaynaklanıyordu. Kendimi daha da kötü hissederek sırtımı kamburlaştırdım.
Bir süre düşünüp hatırladığımdan bir anlam çıkarmaya çalıştım. Sonuçta hiçbir şey elde edemeyince ayağa kalktım ve duş almak için banyoya ilerledim.
Üstümdekileri çıkarıp duşa girdim. Kısa ama etkili bir duş alıp banyodan çıktım. Odaya geri dönüp neyin nerede olduğunu bilmediğim halde dolabı karıştırmaya başladım.
Giyecek bir şey ararken kıyafetlere göz gezdiriyordum. "En azından zevkimi kaybetmemişim." Diye düşündüm. Bir şeyler çıkardıktan sonra dolapta iç çamaşırlarını aramaya başladım. Sonunda alt çekmecede olduklarını görünce oradan da almam gerekenleri aldım ve gördüğüm şeyle şaşırdım. Dolabımda bir erkek boxerı vardı. Onu elimin ucuyla tutup dolabımın dışında bir yere fırlattım.
"Bunun burada ne işi var?" diye söylendim. Buranın benim evim olduğundan şüphe ediyordum.
"Yoksa eve erkek mi attım?" diye düşündüm bir anlığına. "Hafızanı kaybettiğin yetmezmiş gibi birde delirmeye başladın Melissa." Diye tekrar söylendim. Kendi kendime konuşuyor ve saçma tahminlerde bulunuyordum. Kendi kendime güldüm.
Üstümü hızla giyindim ve yeni diziler keşfetmek için aşağı kata inip televizyonu açtım. İzleyecek bir şey ararken telefonumun çaldığını duydum. Ama sadece duydum nerede olduğunu bulamadım. Çalmaya devam edince yerimden kalktım ve üstüne oturduğumu fark ettim. Zaman kaybetmeden telefonu açmayı planlarken numaranın kayıtlı olmadığını gördüm. Açıp telefonu kulağıma götürdüm.
"Alo?"
![](https://img.wattpad.com/cover/21616262-288-k353306.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Change Time || Justin Bieber
FanficRevenge Of The Fire'ın devam kitabıdır. 1. kitabı okumadan buna geçmemeniz tavsiye edilir. Aksi taktirde hiç bir şey anlayamazsınız. Revenge Of The Fire hikayesine profilimden ve dış bağlantıdan ulaşabilirsiniz. Hikayenin kapağı Merry Photoshop ta...