Bölüm o yorumu atarak beni yazmaya geri döndüren @justinsdaughter 'a ithaf edilmiştir.
Dean iyi biriydi ve ağzı iyi laf yapıyordu. Onunla sohbet ederken her şey aklımdan uçup gitmişti gibiydi. Sıcakkanlıydı ve iyi hissetmemi sağlamıştı. Şuan bunu yaptığı için ona minnettardım.
Yaklaşık 1 saat olmuştu ve hala havaalanına varamamıştık. Genelde havaalanları şehrin en uzak yerinde olurdu ama bu kadar da uzun süreceğini tahmin etmiyordum.
"Ne kadar yolumuz kaldı?" diye sordum uykulu çıkan sesimle. Gerçekten çok uykum vardı ve uçağa bindiğim an sızıp kalacağıma emindim.
"En fazla 10 dakika sürer. Yetişeceğin bir uçak var mı?" diye sordu. Bu sorusunun altında hiçbir neden aramadan cevap verdim.
"Hayır, henüz biletimi almadım." Biletimi almamıştım çünkü nereye gideceğimi bilmiyordum. Belki de hemen şimdi bu arabadan inmeli ve gitmekten vazgeçmeliydim.
Dean anlayışla başını salladı. Onun bana iyi davranması kalbime dokunmuştu. Ondan biraz da olsa hoşlandığımı söyleyebilirdim. Daha yeni tanıştığım birine karşı bir şey hissetmek doğru muydu?
Kısa süre sonra havaalanına gelmiştik. Dean arabayı bir yere park ettikten sonra ikimizde aynı anda arabadan indik. Sırt çantamı tekrar sırtıma taktım. Dean'ın elinde bir çanta veya valiz yoktu. O da mı benim gibi aceleyle gitmeye karar vermişti?
"Yanına bir şey alamdan gidiyorsun, sanırım?" diye bir soru yönelttim. Birlikte girişe yürürken yüzüme bakmadan cevap verdi. "Aslında ben arkadaşımı karşılamaya geldim. Bir yere gitmeyeceğim."
"Keşke benimde arkadaşım diyebileceğim biri olsaydı." Diye geçirdim içimden. Alice, Kevin, Zack ve Kristen arkadaşlarımdı ama kendimi onlara yakın hissetmiyordum. Aylarca başımda beklemiş olsalar da onlara alışamamıştım. Zaten alışmış olsaydım şu an evden kaçma girişiminde bulunmazdım.
İçeri girdiğimizde ikimizde üstümüzdeki metal eşyaları çıkarıp kutulara koyduk, kontrolden geçtik ve eşyalarımızı kutulardan geri alıp havaalanının içinde ilerlemeye başladık.
"Ben gişeden biletimi alayım." diye mırıldandım ve gişeye doğru yöneldim. Dean da benimle birlikte geldiğinde ne olduğunu anlayamamıştım.
"Neden benimle geliyorsun?" diye kabaca sordum. Amacım onu kırmak değildi ama psikolojik olarak kötü durumdaydım ve ne zaman, nasıl davranacağımı kestiremiyordum.
"Arkadaşımın uçağı henüz gelmemiş. Bende seninle takılıyorum." dediğinde kafamı salladım. Sonuçta şu an havaalanındaydık, yani güvendeydim. Bana zarar verecek olsaydı bunu arabadayken de yapardı, değil mi?
Kafamı salladım ve gişeye yürüdüm. Dean da o sırada kenarda durdu ve mesaj geldiğini bildiren bir sesle öten telefonunu çıkardı. Ona bakmayı kesip kadına doğru döndüm. Tam konuşmaya başlayacaktım ki sözüm kesildi.
"Hanımefendi, şuan seferlerimizde aksama var ve bu yüzden bilet satamıyoruz. Sistem çöktüğü için diğer işlemleri de gerçekleştiremiyoruz." Kadının sözleriyle afalladım. Şaka falan mı yapıyorlardı? Yoksa ben hayata şanssızlık abidesi olarak mı gelmiştim?
"Lanet olsun." diye fısıldadım ve kadına bir şey demeden Dean'ın yanına gittim. Dean yüzümdeki asabi ifadeyi görmüş olacaktı ki "Ne oldu?" diye sordu.
"Şuan seferlerinde aksama varmışmış. Bilet satamıyorlarmışmış." diyerek kadının taklidini yaptım. Duyması ve alınması umurumda bile değildi. Şuan tek umursadığım şu lanet yerden defolup gitmekti ama onu bile yapamıyordum.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Change Time || Justin Bieber
FanfictionRevenge Of The Fire'ın devam kitabıdır. 1. kitabı okumadan buna geçmemeniz tavsiye edilir. Aksi taktirde hiç bir şey anlayamazsınız. Revenge Of The Fire hikayesine profilimden ve dış bağlantıdan ulaşabilirsiniz. Hikayenin kapağı Merry Photoshop ta...