Dedim:
Bu yolculuk için bir yabancıyım.
Hem yalnızım hem yorgunum.Dedi:
Ararsan elindeki anahtarın sırrını,
Secdede alnını koyduğun yerdedir.
Bir çiçek bulmak istersen baharın içinde,
Başucundaki kitabın sayfalarının birindedir.* * *
Evin en sessiz köşesine geçip, kitabın kapağını açtığımda, daha ilk sayfasında karşıma bilmece gibi bir şiir çıkmıştı. Uzun zamandır, raflarda bir okuyucu bekleyen bu kitap, kendisini hemen açmayacaktı bana belli ki. Sevgilinin mesela biraz nazlanması gerekiyordu beyitlerde. Kolay olanı sevmemişimdir asla deyip, Bismillah sözcüğüyle aslında avucumdaki anahtarın sırrını bulmuştum.
İşte tam o anda, dün gece gördüğüm rüyayı anımsadım. Hayret,
uyandığımda hatırımda yoktu. Bir rüya çok sonradan da hatırlanabiliyordu ama sanki gördüğüm rüyanın bu kitapla bir bağlantısı olabileceğini hissettim.Birisi bu hissi içimde, örgünün ilk ilmeği gibi çekmeye başladı. Evet çok net hatırlıyorum bu rüyayı. En ufak bir pürüz yok içinde.
* * *
Ayaklarım soğuk suyun serinliğinde, dere boyunca yürüyorum. Suyun soğukluğunu şu an bile hissedebiliyorum. Yemyeşil bir ormanın içinde derenin şırıltısı , kuş cıvıltılarıyla yarışıyor. Hangisi baskın farkında değilim. Sanki iki ses, iç içe geçmiş yapışmış gibi.
Birden daha baskın bir ses ortaya çıkıp dikkatimi dağıtıyor. Bu zamana kadar duyduğum insan seslerinden farklı, daha ilk kelimesinde beni cezbediyor. Bana sesleniyor.
Başımı çevirdiğimde gözlerimin çerçevesine sığmaya çalışan bir süliet, beni yanına çağırıyor. Birkaç kez adımı tekrarlıyor. Acele ettiği kesin.
Gözlerimi kısıp baktığımda silüet netleşiyor. Bu tanımadığım ince, zarif bir yüz. Uzun dümdüz kızıl saçları belinde. Soluk beyaz teni, yeşil gözleriyle bir ahenk içinde, ortaçağ tablolarındaki bir kadının resmini hatırlatır gibi. Güzelliğinden gözlerimi ayırıp başka bir noktaya bakamıyorum. Bakışlarım çivilenmiş adeta.
Üzerindeki beyaz ipekten uzun bir elbise, zarifliğine büyüleyici bir hava katıyordu. Dudakları kımıldamıyor ama yürek sesinden şiirsel kelimeler dökülüyordu etrafa.
Yanağındaki iki damla gözyaşı dikkatimi çekti. Fakat üzgün de değildi. Ben bu yüzü tanımak için hala zihnimi kurcalarken, bir el sırtımdan itercesine beni dereden çıkardı. Ayaklarımı sudan çıkardığımda, beyazlar içindeki bu silüet kaybolmuştu çoktan.
Etrafıma bakınırken dere ve kuş sesleri tekrar beynimde yankılandı. Bu yankı sanki bütün ormana yayılıyordu, bütün dallara, yapraklara sarınıyor hücrelerine kadar iniyordu. Ormandaki bütün canlılar olduğu yerde durup bu yankıyı dinlemeye başlıyordu. Kuşlar, kelebekler, böcekler...
Ani bir davranışla başımı gökyüzüne çevirdim. Boynum acımaya başladı. Bulutlar morumsu bir renge bürünmüş, yüzüme doğru düşen yağmurun ilk damlaları, çiçek kokuları, bir esans gibi tenime yapıştı.
Bu esans, bir sızıntı gibi kalbimin damarlarından bütün vücuduma yayılacaktı. Ve bundan sonra ömrümün sonuna kadar bu rüyayı hep hatırlayacaktım aynı sesleri ve aynı kokuları içimde duyarak.
* * *
Rüyanın etkisi kaybolup kendime geldiğimde, elimdeki kitap parmaklarımın arssında ısınmaya başlamıştı. Ateşten bir top gibi elimi yakmaya başladı. Hemen bir köşeye fırlatıp mutfağa su içmeye gittim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YALNIZLIĞIN ESARETİ
Spiritual"Yalnızlıkla tanışmak mı istersiniz? Bir gölge yoksa gölgenize eğilen , işte o zaman tanışmışsınız demektir. Yalnızlık, sadece bana ait olmalı. Yaşayana ..."