Çiçekli beyazımsı tülün ardından sızan gün ışıltısıyla gözlerimi açtım yine.
Sanki beni uyandırmaktan korkar gibi bir görünüp, bir kayboluyor yüzümde. Ama benden hoşlandığı da kesin. Bir öpücük kondurdu ve kayboldu. Gözlerimin karası büyüdüğünde yoktu ortalıkta. Tekrar kapattım gözlerimi, yüzümde eli geziniyor hafiften. Açtım şimdi , bu sefer kapatmamak üzere. Pencerenin dışından beni izlediği kesin. Onun beni uyandırması yetmezmiş gibi yarı uykulu halde, uzaklardan gelen bir tıkırtı kulaklarımda çınlıyor.* * *
Uykumun beni ele geçirmesine engel olmak için sıcacık yatağımın içinde gerinmeye başlıyorum.
Ayaklarım yorganın serin yerlerini keşfetti böylece. Sıcaktan ateş gibi yanan parmak uçlarımın uyuşukluğu, bir parça geçmiş oldu.
Odalara bir sis gibi dağılan, oraya buraya çarpılan kaşık, tencere, tabak melodisinin mutfak tarafından geldiğini anladığımda, yüzümde hafiften bir gülümseme belirdi. Ne güzeldi bu melodi. Her zamanki gibi aynı ahenkte. Bilinçaltımı boşaltıyor adeta. Bana her zaman, güne güzel başlayacağımın habercisi. Tencere, tabak, çatal bıçak tıkırtısı bu kadar güzel mi olur Allah'ım! Ömrümün sonuna kadar dinleyebilirim. O yüzden yataktan kalkmaya niyetim yok. Ne zaman bu melodi son bulur, işte o zaman kalkmak farz olur bana.
Rüyalardan kalan ne kadar gereksiz görüntü yığınları varsa, hepsi uçup gitti bu melodiyle. Artık bilinçaltım tertemiz. Yeniden bir güne, günaydın meditasyonumun arka fonundaki müzikti bu melodi benim. Güne mutlu bir şekilde başlayabilirim artık ve hiçbir güç buna engel olamaz. Peki mutfaktaki bu orkestranın şefi kimdi?
Evet, tam da soruma cevap geldi.
-Aysuuuuu!
Canparem, yani annemin o her zamanki taptaze, dupduru sesi. Bir sesleniş bu kadar mı okşar insan ruhunu? Meditasyonumun en önemli parçası. Bu okşayıcı sesleniş, anneme ait bir meziyet. Bilmiyorum başka annelerinki nasıldır? Eminim, onlarınki de öyledir. Annelere Yaradan tarafından bahşedilen bir güzellik olmalı.
Sabah kahvaltısını hep Canparem hazırlar. Beş dakika bile uyusam fazladan, ona kardır bu. Anne yüreği işte. Bütün telaşları, koşuşturmaları hep o üstlenmek ister.
Masayı donattıktan sonra sessizce gelip, sımsıcak hafif ıslak öpücüğüyle uyandırır beni. O dudaklarından kalbine sızan, öpüşünün sıcaklığını gözlerinde bulurum hep. Beni kahvaltıdan önce bir güzel doyurur bu öpücük. Ve bir an düşünürüm, ben annemsiz bir hiçim. O beni kapkara boşluklardan bir el hızıyla çıkarıp kurtarır her zaman. En umutsuz anlarımda bile onun o tatlı sesiyle yaşama yeniden doğarım. Beni birkaç kez doğurmuşluğu var hep o yüzden.
"İyi ki varsın anneciğim." sözcük grubunu Türkçe sözlüğümün en başına, besmeleden sonra başlık olarak atarım ama gelmedi öpmeye, daha masanın birkaç şeye ihtiyacı var sanırım.
* * *
Yatağımdayım halen. Belki de hayatımın bütün zamanını geçirebilirim burada. Uyku ihtiyacımı karşılasam bile, göz kapaklarımı yıllarca dinlendirebilirim burada. İşte o zaman, farklı boyutlara da seyahat etmiş olurum, bavulumu hazırlayıp. O seyahatten kimse uyandıramaz beni, şiddetli bir deprem sarsıntısıyla sarsmazlarsa tabii.
Evin en dip köşesinde, bu eve ait değilmiş de, başka bir uzantıymışcasına , köşe bucak kaybolmuş bir adacık bu, yatak odası. Kendinizi yapayalnız hissedebilmeniz için her türlü imkana sahip. Bazen rahatsız edici olur bu yapayalnızlık. Bazen de kendimi hıçkıra hıçkıra ağlamaklı atarım kollarına, sığınağım oluverir.
Canparem hiç sevmez burayı. O, kalabalıkların, curcunanın, coşkunun kadını. Burası ona göre değil. Tabii ki annem sekiz kardeş, bir arada büyüdüğü için nasıl olabilir ki...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YALNIZLIĞIN ESARETİ
Espiritual"Yalnızlıkla tanışmak mı istersiniz? Bir gölge yoksa gölgenize eğilen , işte o zaman tanışmışsınız demektir. Yalnızlık, sadece bana ait olmalı. Yaşayana ..."