Canparem, hazırladığım kahvaltıyı beğenip tesekkür etti. Elini öpüp alnıma koydum. Uzun uzun baktı yüzüme, memnun gibiydi benden. Anne duasını aldığımı düşündüm ve işlerim rast gidecekti bundan sonra da.
-Senin varlığının yanında nedir ki annem! Ben tesekkür ederim!
Bardağına çayını doldurdu, bir köşeye çekildi. Masayı ben kurmuştum, ben kaldıracaktım.Kahvaltılıkları buzdolabına koydum. Birkaç tabak ve çatalı, bulaşık makinesine yerleştirdim. Makine henüz dolmamıştı. Çaydanlığın altı yanıyordu halen. Islak bezle masayı silip, çöpü balkona aldım.
Yere düşen birkaç ekmek kırıntısını alıp pencere önüne bıraktım. O esnada bir rüzgar parçası da aralık bulduğuna sevinip içeri sızdı, yanağımı yalayarak . Geçerken bir gülümseme belirdi yüzümde. Epey bir zamandır beni dışarıda beklediği belliydi.
Pencere kenarındaki kader çiçeğine su döktüm. Kırmızı bir çiçek de açmıştı boynunu uzatıp. İlk dikildiğinde büyür ve çiçek açarsa bu kaderinin güzel olacağına işaretti. Hep böyle söylerler. Benim kaderim de güzel olacağa benziyordu. Sonra bir güvercin gelip kondu pencere önüne. Bıraktığım kırıntıları kaparken ürkek bakışlarla gözlerimiz buluştu.Karnını doyurmamın ödülü olarak sanki bana güzel haberler getirmişti de farklı dilleri konuştuğumuzdan anlaşamamıştık. Sadece teşekkür ettiğini anladım, uçup gitti sonra ürkekliğini bana bırakarak.
Mutfaktaki işler nihayet bitmişti.Son kez baktım unuttuğum bir şeyler var mı diye. Ama yok, mutfak pırıl pırıl parladı gözümde. İç rahatlığıyla süzüldüm oturma odasına.
Canparem elindeki çay bardağı ile bir koltuğa yerleşmişti, bu telefon mesaisinin başladığını gösteriyordu. Sakine adında bir arkadaşı vardı, kocasından dert yanıyordu habire . Sakin kalamıyordu, kocasına kızıp kızıp duruyordu. Adını yanlış koymuşlar diye bir düşünce geçti beynimin koridorlarından. Benim de gözlerime takıldı gölgesi.
Canparem cebinin üzerinde isminin de yazılı olduğu Psikolog gömleğini giymiş, ona tavsiyelerde bulunuyordu. Birkaç tane depresyon ilacının adını da verebilirdi birazdan, derken kendi kullandığı ilacı önerdi. Uyku yapıyormuş, kocasını düşünüp uyuyamayan Sakine'ye önerisiydi bu.
"Sakın deme annem" ifadesinin yerleştiği bakışımla boynumu bükerek önlemeye çalışsam da geç kalmıştım.
Hızlı hızlı konuşan annem, ağzında kelimeleri bir çırpıda sıralamıştı.Zaman çok kıymetlidir canparem için. Konuşurken bile zaman tasarrufu yapmak gerekir ona göre. Bazen ne söylediğini anlamam için iki defa tekrarlatmam gerekiyor kelimeleri. Günlerce aç kalıp yemeğe saldıran biri gibi günlerce konuşmamış da konuşmaya acıkmış gibi hızlı hızlı yer kelimeleri. O zaman beynim fazlaca mesai yapar.
-Bilmedikleri ilaçları nasıl önerirsin annem? Sen nasıl psikologsun? Kargacık burgacık yazarak anlaşılmaktan korkan doktorlar gibi Kargacık burgacık konuşan annemin sadece bir iki kelimesini anlarım. Eczane kalfası gibi ilaçların yerini bilip önüne sunar.
-Offff anne!
Kulak misafiri olmaktan artık vazgeçip, ortalığı toparlamaya koyuldum ki on beş dakika sonra da Kumru kadın aradı. Bunu annemin sesini yükseltmesinden anlamıştım. Kumru kadının kulağı duymuyordu. Kumru teyze diyemiyorduk biz çünkü canparem, Kumru kadın ibaresini kullanmaktan bizim dilimizde Kumru teyze ibaresi , Kumru kadın ibaresiyle yer değiştirmişti.
Yaşlıydı ama ikinci kocasını da çenesiyle öldürdükten sonra yaşamaya karar vermişti. Benim ruhumdan daha gençti ruhu. Öleceğe de benzemiyordu. Allah gecinden versin ama üçüncü kocayı da öldüreceğinden korkuyordum .
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YALNIZLIĞIN ESARETİ
Espiritual"Yalnızlıkla tanışmak mı istersiniz? Bir gölge yoksa gölgenize eğilen , işte o zaman tanışmışsınız demektir. Yalnızlık, sadece bana ait olmalı. Yaşayana ..."