Simge 'nin Hale İle Karşılaşması

19 13 12
                                    

Sabah, güneşin bana o aşık ilk ışığıyla gözlerimi açtım. Perdeden süzülen ışık hüzmesi gözlerim kapalı olsa da gözkapağımdan sızarak gözlerimi kamaştırdı. Fakat saat halen erkendi. Çünkü biliyordum, güneşin ilk ışıkları kurulu saat gibi beni uyandırmayı bir görev addetmişti kendisine. Başımı çevirdim. Simge uyuyordu. Yüzünde bir tebessüm vardı. Mutluluğun insan yüzündeki izlerinden biriydi bu. Bu huzurla benim de yüzümde mutluluğun kalın çizgileri oluştu. Bu izler ömür boyu gitmeyecek, aynaya her bakışımda gözlerimin ve dudaklarımın etrafındaki derin izleri görecektim. Şikayetçi değildim bu kırışıklıktan. Huzur bütün gece evi sarmış, bizi koynunda uyutmuştu. Hatta Canparem'in bile büyük bir huzurla uyuduğundan emindim. Ben de bu huzurlu uykuya geri kalan kısmıyla teslim ettim kendimi.

Kaç saat geçmişti bilmiyorum mutfaktan gelen tabak çanak sesleriyle uyandım. Yüzüm duvara dönüktü . Ayaklarımın altı gece boyu yandığından soğuk duvarlara dayayarak uyumak pek hoştu fakat ayağımı aynı yerde tutmaktan duvar bile ateş gibi yanmaya başladı.Duvarda başka soğuk bir yer aradı ayaklarım fakat nafile bütün duvar yanıyordu. Üstelik  yastığın altında başımı taşıyan kolum uyuşmuştu. Kolumu kaldırmaya çalıştım fakat kolum kaldırdığım gibi bir yana düştü. Bir tarafıma inme mi geldi diye endişelenirken Simge günaydın dedi. Başımı ona doğru çevirdim. Kolumun uyuşukluğun geçmesi için zamana ihtiyaç vardı.

-Günaydın! Rahat uyuyabildin mi?
-Evet, rahat uyudum; hatta hiç bu kadar rahat uyumamıştım.
Cevap hakkımı gülümsemeyle verdim.
-Fakat bir rüya gördüm, çok tuhaf bir rüyaydı.
-Hayırdır inşallah!

Rüyasını hatırlamak için zihnini yordu, bunu mimiklerinden anlıyordum.

Birkaç dakika bakıştık. Çok güçlü bir hafızası olduğunu biliyordum. Merakla yüzüne baktım. Anlatmaya başladı.

-Rüyamda bir ormanda yürüyorum. Çok güzel bir orman. Hiç bu kadar güzel bir orman görmedim. Sonra kendimi bir nehrin içinde buluyorum. Ayaklarım suyun soğukluğundan buz kesiyor. İçime bir ürperti giriyor o esnada. Tarifini yapamayacağım bir korku, endişe ve mutluluk bir arada. Birbirine zıt duyguların bir arada olması şaşırtıcı tabii. Bir müddet sonra nehrin suyu kararıyor. Bir ses yankılanıyor  uzaklardan . Sudan çıkmaya çalışırken ses yanımda beliriyor.

Sonra sonra... Zihnini en son haddine kadar zorladı. Gözbebebekleri büyüdü. Bunu karşıdan farkedebiliyordum.
Bütün dikkatimle dinliyordum. Benim daha önceden gördüğüm rüyaya benzemesi tüylerimi diken diken etti. Biraz daha beklemeliydim.

Devam etti. Bir kadın elini suyun içinden bana uzatıyor. Uzun kızılımsı saçları, yeşil gözleriyle bana bakıyor. Bir şeyden korkmuş gibi.

Acele acele :

-Elini uzat diyor. Sesi yumuşak, incecik bir dal gibi üzerime çarpıp ormanda yankılanıyor. Ayaklarım buz gibi, bir an önce sudan çıkmak istiyorum ama üzerimde bir ağırlık beni suya bağlıyor. Elini tutuyorum. Eli soğuk tıpkı ayaklarım gibi. Birden kuş gibi hafifleyip sudan bir adımla çıkıyorum. Su aydınlanıyor. Rengi değişiyor sanki. Benimle gel diyor, beni bir yere götürmeye çalışıyor. Ben gitmek istemiyorum. Israrla elimi sıkı sıkı tutuyor, bırakamıyorum. Bırakmaya çalışırken uyandım.

Böyle bir rüya, evet tam olarak böyle. Çok ilginç. Bu zamana kadar böyle veya buna benzer bir rüya görmemiştim. Gerilim filmlerindeki sahneler gibiydi.

Ne diyeceğimi bilemedim. Yüzüm soğudu. Ellerim, biraz önce yanan ayaklarım soğudu. Şaşkınlık içinde kekelemeye başladım. Sanki kolumun uyuşukluğu dilime sıçramıştı.

Bir şeyler söylemek istiyordum fakat anlamsız birkaç hece çıkabildi dudaklarımın arasından. Bu anlamsız heceleri bir araya getirip çözmeye çalışan Simge de buz kesmişti.

YALNIZLIĞIN ESARETİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin