"Yakın zamanda hiç deliksiz uyuduğun oldu mu?"
Xiao Yan hafifçe başını yana salladı ve yastığına yaslanmak için dik oturdu. Heine'nin odadaki varlığı, kabuslarını uzakta tutacak gibi hissettiriyordu.
"Xiao Yan... 'Bilinmeyen' korkunun asıl kaynağıdır."
Heine kanepeden kalktı ve yatağına doğru yürüdü. Xiao Yan, Heine'nin attığı her adımda kalp atışının hızlandığını hissetti.
"Henüz gerçekleşmemiş bir olasılık üzerinde çok fazla kafa yoruyorsun. Böyle düşünmeye devam edersen, bu sadece korku ve endişeni arttıracak."
Xiao Yan, Heine yatağının kenarına otururken heyecanın damarlarında gezindiğini hissetti.
"Hadi uyuyalım."
Kendini güvende hissetmeyen Xiao Yan, Heine'nin ona yakın kalmasını diledi sessizce. Heine, Xiao'nun ona olan ihtiyacını hissetmiş gibi yanına uzandı. Saçları Xiao'nun kulağına sürtündü. Heine'nin parmakları, saçlarını okşadı ve başına masaj yaptı. Xiao Yan vücudunu ona yaklaştırdı, Heine ise buna karşılık olarak kolunu boynunun altından geçirerek onu göğsüne çekti ve Xiao Yan huzurla uykuya daldı.
_____
Xiao Yan ertesi gün uyandığında neredeyse öğle vakti olmuştu ama alarmı çalmamıştı. Arkasını döndüğünde Heine'nin yüzünü gördü. Yakışıklı yüz hatlarını gözünüzü açar açmaz görmek bir lütuftu bu yüzden Xiao Yan aralık dudaklarından sakince nefes almaya çalıştı.
Heine'nin saçı dalgalar halinde yastığa yayılmıştı. Xiao Yan kendine has güzel kirpiklerine baktı. Ne olursa olsun, bu adam her zaman gözlerinin önündeydi. Xiao Yan onu yiyip bitirecek gibi bakarken iştahla yutkundu. Çok geçmeden yavaş yavaş Heine'nin göz kapakları açıldı ve buz mavisi iki çift göz onu buldu.
"Kalkmalısın, yoksa öğle yemeği vaktini kaçıracaksın."
Heine'nin her zamanki mantıklı sözleri Xiao Yan'ın az önceki romantik atmosferini parçalamıştı. Heine yataktan kalktı ve odadan çıkmaya hazırlandı. Her ne kadar ortam bozulmuş olsa da Xiao Yan şu an mutlulukla Heine'nin güçlü kaslarını yansıtan sırtına bakmayı ihmal etmedi.
_____
Kafeterya bugün oldukça canlıydı. Xiao Yan içeri girerken çok sayıda gözün onu takip ettiğini hissetti. Görünen o ki, X-2 virüsü geliştirdiği haberi herkesin diline çoktan düşmüştü. Araştırmacılar keskin gözlem becerilerine sahiplerdi ancak Xiao Yan'ın ünlü deha Casey'nin yapamadığı şeyi başarabilmesi beklenmiyordu. Xiao Yan'a yeni gözlerle bakan sadece araştırmacılar değildi. Özel Kuvvetler de onu alışılmadık bir şekilde izliyordu. Virüs üzerindeki çalışması, belki de sıradan insanlarla aynı yaşam süresine sahip olabilecekleri anlamına geldiğinden bu kadar ilgilerini çekiyordu. Mark ve Winn gibi onu eğiten Özel Kuvvetlerin ise coşkusu çok öteden hissediliyordu. Mark, iki kolunu da havada sallayarak kendi masasına oturmasını işaret etti. Xiao Yan daha fazla oyalanmadan hemen onun yanına geçti ama oturur oturmaz bir yemek tabağı masaya çarptı. Xiao Yan kafasını kaldırdığında ona soğuk gözlerle bakan Casey'le karşılaştı.
"Casey..."
Tek kelime etmedi, sadece patatesin büyük bir bölümünü ağzına atıyor, yanaklarını kurbağa gibi şişirerek yutkunuyordu.
Xiao Yan elinde olmadan şişkin yanaklarını dürttü, aşırıya kaçmamaya ve Casey'i sinirlendirmeye dikkat etti.
Casey'nin çocuksu surat asmasına, Mark ve Winn gülümsedi. Casey'nin tam olarak nasıl tepki vereceğini kimse bilemezdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Thrive in Catastrophe
General FictionÇin BL noveli Thrive in Catastrophe (Felaketin Gelişi) çevirisidir. Sakin hayatları bir virüs ile değişen, çeşitli katiller ve zombilerle yüzleşmeye zorlanan, her zaman ölüm eşiğinde olup, hayatını riske atan ve sonunda herkes tarafından alkışlanan...