❧ 2 : meeting with smiling boy

420 77 256
                                    

Bayan Choi odamın kapısını tıklatıp beni kahvaltıya çağırdığında saat 9'a geliyordu. Normalde bu kadar geçe kalmazdım bile, sanırım çok büyük bir hevesle başladığım kitabın yarısına gelmeye gayret edince geç uyumuştum.

Ona birkaç onay verip kapımı kapatmasını izlerken beyaz halıyla bakıştım birkaç saniye. Beyaz, bembeyaz. Temizdi.

Banyoya gidip geri geldikten sonra dolabımı açtım. Üzerime siyah kısa kollu tişörtümü giydim, altına da mavi bir pantolon. Her zaman buydu, fazla özenmezdim giydiklerime. Monoton hayatıma karşı her gün ayrı hazırlık yapamazdım.

Koyu kahve saçlarımı bileğimdeki ince siyah tokayla toplarken ayaklarıma kapının hemen yanındaki terliklerimi giydim, ayaklarımı sürte sürte merdivenleri indim. Beklediğim gibi değildi. Annem masanın yanındaydı, ayakta misafirler vardı. Keşke birkaç dakika daha erken gelseydim.

Masanın ucunda olan babamın gözleri bende durduğunda dudaklarına küçük ama manidar bir gülümseme yayılmıştı. Annemin yanında bir kadın ve adam vardı. 

''Günaydın.'' dedim ben de babama ayak uydurup, yüzüme bir gülümseme yerleştirip masaya ilerlerken. Annem bana bakmadan hemen önce misafirlere bakmıştı. ''Yeni komşularımız. Hatırlarsın, geçen hafta taşındılar.'' Yeni komşu olduklarını zaten geçen hafta sokakta gördüğüm nakliye araçlarından anlamıştım, yan eve taşınmışlardı. Peki gülümseyen çocuk neredeydi?

''Donghyuck nerede?'' Annem merakına yenik düşerek aklımdaki sormuş, hem de kadına oturması için hareket yapmıştı. Onlar teşekkür edip masaya oturmuşlardı. ''Anahtarını unutmuş kapının üzerinde, alıp geliyor.'' Sofrada uzun zamandır görmediğim kurabiyeler, börekler ve dahası vardı. Sadece misafirlere özeldi bunlar. Bana ya da bize değildi. Ben de masanın onlara uzak olan tarafına oturduğumda kapı çalmıştı bile. Annem bana baktığında anında yerimden fırlayarak masadan kalktım.

Kapıyı açtığımda karşımda güzel yüzlü o çocuk belirdi. Gülümsemiyordu bu sefer, koştuğu için nefes nefese kalmıştı ve saçları dağılmıştı. Bana bakıp hafifçe gülümsese de bizi sofraya çağıran annem yüzünden bunu yapmayı bıraktı ve masaya ilerledi.

Anneme ve babama selam verdikten sonra benim tam karşıma oturdu. Annem çayları doldururken ben almadım, tabağımdaki peynirleri parçalamakla meşguldüm. Aç değildim çünkü bunlar yerine mısır gevreği yemeye alışmıştım. Canım istemiyordu.

''Aç değil misin kızım?'' Annemin tabağımda dolaşan bakışları oradan kayıp da bana ulaştığında gözlerimi kaçırdım ama karşımda oturan beden beni göz hapsine almış gibiydi, rahatsız ediciydi. Ardından sağımda oturan ve bir elini omzuma koyan kadın konuştu bana bakarak. 

''Sevmiyor musun?''

''Aç değilim sadece. Gece birkaç şey atıştırmıştım.'' Kadın gülümseyerek başını salladı, ben de yüzümdeki sahte gülümsemeyi sildim ve önümdeki sudan birkaç yudum aldım. Gerçekten bunları yemeye iştahım yoktu, bu yüzden özür dileyerek masadan kalktım ve ara koridoru geçip mutfağa girdim. Bayan Choi tezgahın üzerindeki artıkları topluyordu. Ona yardım edip edemeyeceğim bir şey olduğunu sorduğumda beni reddetti, üstelemedim.

Dolaptan kendime mısır gevreği çıkarırken mutfağa annem girmişti o sırada. Sinirli gibiydi, seğiren gözü ne kadar sinirli olduğunu belli ediyordu aslında. 

''Misafiri bırakıp gitmeni kim söyledi?''

''Sormadım ki söylensin.'' Ona bakmadan sütü de çıkardım ve kaseye boşalttım. Annemin gözleri tekrardan beni buldu ama sesini alçalttı. ''Donghyuck--''

PASSENGERSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin