❧ 5 : which one of us is luckier?

299 63 174
                                    

Sabah uyandığımda her zamankinin aksine mutluydum.

Bu mutluluğun sebebi neydi bilmiyordum. Bir arkadaşımın olması mı, artık sessizlikte duracak olmam mıydı emin değildim ancak yine de mutluydum ve bu iyi hissettiriyordu. Babam her ne kadar onunla görüşmeyeceksin dese de bunun olmayacağını biliyordum, buna da karışamazlardı. Sanırım.

Yataktan çıkıp elimi yüzümü yıkayıp geri geldiğimde saat 9'a geliyordu, kahvaltı vaktiydi. Aşağı inmem gerekiyor muydu emin değildim çünkü yasağım vardı, odamda yemem lazımdı. Yavaşça yatağıma oturup bacaklarımı sallandırırken havanın düne göre çok daha açık olduğunu görmüştüm. Odada boğulmamak için ayağa kalkıp camın önüne geldim ve camı kendime çekip araladım. Gözlerimi kısarak Hyuck'un camına bakmaya çalıştım, ortalıkta gözükmüyordu. Uyuyor olmalıydı.

Biraz, sadece biraz, üzülerek camın önünden ayrıldığımda odamın kapısı tıklatılmıştı birkaç kere. Bayan Choi olmalıydı. Büyük ihtimalle elinde tepsiyle dikiliyordu orada. Bu yüzden birkaç adımda kapıya ulaştım ve kendime çektim. ''Günaydın.'' diyerek gülümsedi ancak gözleri elindeki tepsiye ulaştığında gülümsemesi soldu. Benim halime benden daha çok üzülen biri vardı, buna alışkın değildim.

Yine de gülümseyerek elindeki tepsiyi aldım ve kapının hemen yanındaki masama koydum. ''Teşekkür ederim.'' diyerek başımı salladım yavaşça. Odadan çıkmasını bekledim ancak onun yerine yanıma gelip kapıyı kapattı arkamdan. 

''Dün eğlendin mi?'' diye sordu kısık tuttuğu sesiyle. Sorduğu soru ile duraksadım birkaç saniye ancak yine de yüzümdeki gülümseme sönmedi. Başımı salladım aşağı yukarı, onaylamak için. ''Çok.''

''Sevindim.'' Bir adım geri çekilip bana selam verdi ve odadan çıktı aceleci adımlarla. Beni daha çok önemsiyordu ve bu gerçekten de şaka gibiydi. Alışık değildim buna. Yavaş adımlarla kavradığım tepsiyi ilerleyip yatağıma koydum ve cama uzandım tekrar. Donghyuck gözükmüyordu.

Anlaşılan bugün denk gelemeyecektik onunla. Yine de moralimi bozmamaya çalışarak kendimi mutlu etmek adına yüzüme bir gülümseme yerleştirdim ve yatağıma oturdum. Güzelce karnımı doyuracak ve ardından kitabımı bitirmeye çalışacaktım, öğlene kadar kitap okuyabilirdim. Ondan sonra da bu sene kullanmadığım tüm kitapları toplayıp ihtiyacı olanlara vermem lazımdı. 

Bayan Choi beni bildiğinden sadece mısır gevreği ve su getirmişti, şanslıydım. Bağdaş kurup kaseyi elime alırken sırtımı yatak başlığına yasladım. Açlığımı da tokluğumu da hissetmiyordum, Donghyuck resmen azarlamıştı beni. Güzel olduğumu söylemişti ancak buna inanamıyordum. Hep böyle alışmıştım ve ne zaman elim kurabiyelere, pastalara gitse sürekli çirkin olduğum gelirdi aklıma. Daha yeni tanıştığım birine bu denli güvenmem ne kadar mantıklıydı bilmiyordum ancak bana gereksiz bir güven verdiği de aşikardı. Uzun zamandır birine bu denli güvendiğimi hatırlamıyordum. Hatta birine, aileme bile güvendiğimi hatırlamıyordum. Buna ne denirdi bilmiyordum ama kötü hissettiriyor, her zaman yalnız olduğumu bana hatırlatıyordu.

Mısır gevreğimden birkaç kaşık daha aldım yerimde dikleşip, her ne kadar yaza girmiş olsak da cam açık olduğu için üşümeye başlamıştım. Yarısından fazlasını bitirdiğim kaseyi tepsiye geri koydum ve yatakta kayarak camın önüne geldim. Camı iterek kapattığım sırada karşımda beliren yüz her zamanki gibi gülümsüyordu ve camı açıktı. Elinde yine bir uçak tutuyordu, not yazmış olmalıydı.

İstemeden ben de gülümsediğimde camı açmam için işaret yapmaya başlamıştı. Az önce kapattığım camı tekrar açarken benim cama çıkmamı beklemeden uçağı buraya doğru fırlatmıştı. Şans eseri hemen önümde durmuştu uçak, aşağı düşmeden onu eğilip tuttuğumda Donghyuck da etrafa bakıyordu. 

PASSENGERSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin