"Yoora, beni anladın dimi? Bak eğer yanlış yaparsan saçlarına yapıştırıcı sürerim."
Başını salladı ve kamerayı eline aldı. Üstünü incelediğimde ise kısa giymemişti. Hava serin olduğu için ona göre giyinmişti. Üstünde uzun kollu yeşil bir kazak, altında ise bol mavi bir kot pantolon giymişti.
"Abi, Haneul çıkıyor!"
Hızla saçlarımı düzelttim ve siyah şapkamı kafama taktım. "Nasıl görünüyorum sidikli?"
Gözlerini kısıp beni inceledi. "İyi görünüyorsun, ilk defa..."
Göz devirdim. "Sana fikrini soran da hata!"
Şu an ne mi yapıyorduk?
Yoora ile beraber bahçeye çıkmış ve plan yapıyorduk. Haneul'a çıkma teklifi edecektim :D
Yoora da ben teklifi ederken kamera ile gizliden bizi çekecekti. Babam işte, annem ise Jisoo teyzemle beraber evde oturuyorlardı. Yani rahatça istediğimizi yapabilirdik :)
"Iıı şey... abi?"
Yoora'nın seslenmesi ile ona döndüm. "Söyle böcüğüm?"
Endişe ile bana bakarken kaşlarımı çattım. "Haneul'un yanındaki çocuk kim?"
Vücudumun elektriğini hissetim. Gözlerimi yumup sakin bir şekilde konuştum. "Çocuk derken?"
Yutkundu. "İşte senin yaşlarında biri."
Gözlerimi açtığımdan Yoora korkuu ile bana bakıyordu. Tabii neler yapacağımı az çok tahmin ediyordu. Gülümsedim. "Bekle sen burda abin hemen gelecek böcüğüm."
Hızla çiftlerin üstünden atlayıp Haneul'ların bahçesine girdim. Yoora da peşimden atlayınca sert adımlarla oturdukları masaya doğru ilermeye başladım.
Yoora da arkamdan bana yetişmeye çalışıyordu. "Yavaş olsana ya, savaşa gidiyor sanki!"
Masaya geldiğimde Haneul'un bakışları bana döndü ve şaşkınca bana baktı. "Jeongsan? Yoora? Noluyor?"
Ben sadece masadaki çocuğa bakarken Yoora nefes nefese kalmış bir şekilde konuşmaya başladı. "Hiç, canımız sıkıldı da yanınıza gelelim dedik. Biraz da koştuk."
Başımı salladım ve sinirle gülümsedim. "Aynen, canımız sıkıldı. Ama görüyoruz ki yalnız değilsin Haneul? İstersen biz gidelim rahatsız ettik sizi!"
Şaşkınca bana baktı. "Olur mu öyle şey, gelin beraber oturalım."
Sinirle güldüm. "Yok ya, biz hiç-AAAA NE ÇEKİYORSUN BE ETİMİ SİDİKLİ!"
Sinirle Yoora'ya bakarken o ise gülümseyerek masaya oturmuştu. Sinirle nefes alıp Yoora'nın yanına oturdum. "Ee Haneul, Taeyong nerde?" diye sordum.
Sandalyeye oturdu ve gülümsedi. "İçerde, gelir birazdan."
Başımı salladım ve Haneul'un yanında oturan çocuğa baktım. Pek de çirkin bir şeymiş bu ne böyle öğk!
Bakışlarım Yoora'ya kaydığında aşkla çocuğa bakıyordu. Sinirle Yoora'yı dürttüğümde çatılı kaşları ile bana baktı. "Ne var?"
Alayla gülümsedim. "Ne mi var? Sen mi çekersin gözlerini çocuktan, yoksa ben mi çekeyim çocuğu gözlerinin önünden."
Yutkundu ve önüne döndü. Ne demek istediğimi anlamıştı. Bayılıyorum bu kıza ya! Benim dilimden anlıyor.
Bir süre kimseden ses çıkmazken Taeyong geldi ve tam yanıma oturdu. "Naber lan?"
"İyidir senden?"
Omuz silkti. "Aynı ne olsun."
Başımı salladım ve önüme döndüm. "Kız kardeşime aşık olduğunu sanıyordum." dedi Taeyong.
Kaşlarımı çatıp ona döndüm. "Öyleyim zaten."
Kaşlarını kaldırdı. "Emin misin? Kwang da senin gibi Haneul'dan hoşlanıyor. Bir bitmediniz ki zaten."
Sinirle dişimi sıktım. "Ne demek Haneul'dan hoşlanıyor!"
Hayır ya, resmen bilerek yapıyorlar. Bile bile beni babamın yöntemine zorluyorlar! Neyse, sakinim.
"Bildiğin hoşlanıyor işte. Belki hiç karşılaşmadınız ama Kwang da bizim okulda. Hatta yan sınıfımızda."
Tam bir şey söyleyeceğim sırada Taeyong'un sinirle konuşması ile sustum. "Ulan hadi Haneul'u anladım! Ondan hoşlanıyorsun, Yoora ne alaka lan!"
Bakışlarım anında Yoora'ya kaydığında gülerek Kwang denen çocukla konuşuyordu.
Tamam, işte şimdi sınırımı aştılar. Babam gelse durduramaz beni.