"Hamza! Çabuk aç kapıyı! Çabuk."
Telaştan eli ayağına dolaşan Hamza, hızla açtı önündeki kapıyı. Kulkan kucağındaki Karaca'yla içeri girdi. Önüne geldiği yatağına bıraktı Karaca'yı. Anın heyecanıyla kendi odasına girdiğinde bile fark etmemişti Kulkan. Baygın olan Karaca'ya bakıp ne yapacağını bilemez hâle geldi. Masada söylediği şeylerin böyle bir etki bırakacağını bilemiyordu Kulkan. İlk başta kadının sessizliğini söylediklerine bozuldu olarak algılamıştı. Ama sonra kendi elleriyle boynuna zarar vermeye başlayınca elindeki çatal havada kalmış kaşları çatılmıştı. Durumu anlamaya ve anlamlandırmaya çalışırken de Karaca'nın kendi kendine bir şeyler fısıldadığını duymuştu. Tam ayağa kalkıp ona yürüdüğü sırada kalktığı sandalyenin dibine düşmüştü kadının minik bedeni. Karaca düştüğü an adımları olduğu yerde durmuştu Kulkan'ın. Sanki biri ayaklarının altındaki zemine kendisini yapıştırmış gibi hareket edememişti. Çalışan kadının tiz çığlığı ve Hamza'nın: "Kulkan Bey!" diye seslenmesiyle kendine gelebilmişti. Eğilip kollarının daha önceden aşina olduğu bedeni kaldırmış ve hızla çıkmıştı o odadan. Şimdi karşısında yatan kadının bu denli hareketsiz ve sessiz olması iki ayağını birbirine dolaştırıyordu. Yatağa doğru yaklaşıp Karaca'nın açık boynundaki çiziklere baktı. Olduğu yerde kanayıp kanaması duran çizikler hâlâ kırmızı varlığını fazlasıyla gösteriyordu. Çalınan kapıya dönüp hiddetle bağırdı Kulkan.
"Gir Hamza gir! Kapı çalmanın sırası mı şimdi?"
Elindeki pansuman malzemeleri ile açtığı kapıdan girip yatağa doğru yürüdü Hamza. Çıkardığı tentürdiyot sürdüğü pamukla Karaca'ya yaklaşacakken Kulkan'ın eli durdu onu.
"Bırak sen, ben yaparım."
Başını sallayıp elindeki pamuğu verdi Hamza. Kulkan pamuğu alıp bir bacağını yatağa koyarak oturdu. Elindeki tentürdiyot sürülü ıslak pamuğu Karaca'nın çiziklerinden birine bastırdığında kadın hafifçe irkildi. Kulkan, Karaca'nın canının yandığını anlayıp refklesle kadının boynuna eğilip yarasına üfledi. Karaca'nın hissettiği sızıyla çattığı kaşları, Kulkan'ın üflemesiyle hissettiği rahatlıkla havaya kalktı. En azından basit bir baygınlık olduğu için içi rahatlayan Kulkan, sanki elinin altında yaralı bir serçe varmışcasına sabırlı ve nazikçe temizledi o çiziklerin üzerindeki kurumuş kanları. Hamza'yı tekrar çağırıp getirdiği malzemeleri ve kirli pamukları almasını söyledi.
"Kulkan Bey, doktor mu çağırsak?"
Hamza'nın sorduğu soruyla üzerinde olan Kulkan'ın gergin bakışları sessiz bir şekilde odadan çıkmasına sebep oldu.
Odada attığı voltalar artık başının dönmesine sebep olunca yatağın yanındaki koltuğa oturdu Kulkan. Karaca'nın uzun süren bu baygınlığı içine korku düşürse de bunu dışarıya yansıtmak istemedi. N'olmuştu da bu kadına, bu konuda böyle olmuştu? Tanıdık olduğu sinir krizlerinden birisiydi az önce olanlar. Ama Kulkan da bu krizlerden gamsız ve umursamaz olarak kurtulmuştu. Derin bir nefes alıp elini sakallarına götürdü ve uzamış sakallarıyla oynadı. İçine yer edinmiş sigara içme isteğini dakikalardır bastırmaya çalışıyordu. Bu odaya, Karaca'nın yanına başkası girsin de istemiyordu. O yüzden oturduğu tekli koltukla bir bacağı sürekli sallanır haldeydi. Artık sabırsızlığın ve telaşın verdiği sıkıntıyla ayağa kalkıp sıkıntılı bir nefes verdi Kulkan. Doktora gerek olmayacağını düşünmüştü ama korkmaya başlıyordu. Düşerken başı sert mi çarptı acaba, diye düşündü Kulkan.
"Neden korkuyorsun?"
İç sesinin sorduğu soruyu düşündü Kulkan. Sahi, neden korkuyordu? Niye böyle eli ayağına dolaşmıştı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DOLUNAY
Fanfiction"Artık dokunamıyor kâkülün bulutlara Karalara bürünmüş saçlarında dolunay..." -N.Genç