Yüzüne inen her yumrukta kahkahalar atıyordu Kulkan. Üzerinde kendisine her saniyede vurmaktan çekinmeyen Yamaç ise Kulkan her güldüğünde daha da sinirleniyordu. Sonra bir ses duydu ikisi de. Yamaç duyduğunu anlamlandırmaya çalışırken Kulkan'ın içinde yeşermek için bekleyen umudu o sese dört kolla sarıldı.
"Vurmayın ona!"
Kulkan kapının önündeki arabanın içinde duran Karaca'nın hızla çıkışını izledi. Kadının koşar adım gittiği yere baktığında umutla kaldırdığı başını geri yere attı. Eliyle burnundan akan kanı yarım yamalak silip gözlerini yumdu.
"Ne diyorsun sen Karaca?"
Hamza'ya vuran Meke'nin kolundan tutan Karaca, amcasının sesiyle ona döndü. Amcasının havada duran kanlı yumruğuna baktı önce. Sonra da o yumruğun ineceği ve yumruğun üzerindeki kanların sahibine. Kulkan'ın kanayan burnunu titreyen eliyle silmeye çalışmasını izledi. Boğazına inen yumru yutkunmasını o kadar zorlaştırmıştı ki nefesinin bile kesildiğini hissetti Karaca. Kulkan'dan gözlerini kaçırarak amcasına cevap vermek için sesini toparladı.
"Onun hiçbir suçu yok amca. Ne emir verilirse yapmak zorundaydı. Hem bir zararı da dokunmadı bana."
Yamaç "Ya sabır!" dedi yüksek sesle. Olur olmadık yerde vicdanın sesine kulak vermekten vazgeçmiyordu Karaca. Yeğeninin kendisine bakan kara gözlerine baktı. Sonra biraz korkuyla kendisine biraz da hüzünle Karaca'ya bakan yaşlı adama baktı. Kendisinden cevap bekleyen Meke'ye bakıp: "Bırak." dercesine başını salladı.
Tüm bunlar olurken Yamaç sağ yanağında sert bir yumruk hissetti. Acıyla geriye düştüğünde Kulkan çoktan yerden kalkıp yerdeki silahı almıştı. Yüzüne ve vücuduna gelen darbelerden sendeleyerek evin arkasına doğru koşarken Meke, tuttuğu adamın kolunu bırakıp Yamaç'a koştu. Karaca'nın bindiği arabanın önünde duran Celasun ve Akın da bahçeye doğru koştu.
"Abi! İyi misin abi?"
Yamaç Meke'nin uzattığı elle ayağa kalktığında bakışlarını direkt Kulkan'ın koşarak kaçtığı tarafa yönlendirdi. Belindeki silahı çıkarıp ona doğrulttuğunda bir silah sesi patladı o bahçede. Bütün olanları şaşkın bir şekilde izleyen Karaca, tepkisiz ve fal taşı gibi açılmış gözleriyle kalakalmıştı. Duyduğu ses bedeninin sıçramasına ve ellerinin ağzına giderek istemsiz çıkan çığlığını susturmasına sebep olmuştu.
Duyulan sesten sonra bahçeye doğru koşan Celasun ve Akın, olduğu yerde kalırken Meke ve Yamaç vurulduklarına emin oldukları Kulkan'a bakıyorlardı.
Korkuyla bekleyen Karaca, gözlerini kapattığının farkında bile değildi. Nedendir bilmez duyduğu şeyle rahat bir nefes almıştı.
"Kaçtı şerefsiz."
"Karaca, canım. İyi misin kardeşim? Senin bir şeyin yok di mi?"
Akın'ın kendisine seslenmesiyle ona döndü Karaca. Merakla bakan abisini daha fazla merakta bırakmamak için hızla başını salladı.
"Gel hadi." diyerek kolundan tuttu Karaca'nın. Arabaya doğru çevirip yürümeye başladılar. Kulkan kaçsa da Karaca'yı sağ salim bulduklarından içleri rahat bir şekilde bindiler arabaya.
Yanında Akın, önde Yamaç ve Cumali'nin sürdüğü arabada arka koltukta oturuyordu Karaca. Başını yasladığı camdan dışarıya bakarken çalkanan midesini rahatlatmak için gözlerini yummuştu. Yamaç Amca'sının sesini duyunca derin bir nefes alıp olduğu yerden ayaklanmıştı. On dakika içerisinde silah ve bağırış sesleri artmış ve Karaca abisi tarafından odadan çıkarılmıştı. Kaçan Kulkan geldi aklına sonra. Amcası onu vurmuştu ama durumu nasıldı bilmiyordu. Neden merak ediyordu, onu da bilmiyordu Karaca. Derin bir nefes alıp aklındaki düşünceleri dağıtmak istedi ve sessizce fısıldadı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DOLUNAY
Fanfiction"Artık dokunamıyor kâkülün bulutlara Karalara bürünmüş saçlarında dolunay..." -N.Genç