Önünde kendisine şaşkınca bakan adama gözlerini devirdi Karaca. "Bir bu eksikti." diye içinden söylenirken eli hemen cebine uzandı. Çıkardığı telefonunun çekmesi için dua ederken gördüğü 'şebeke yok' yazısıyla sinirlendi.
"Siktir!"
Duyduğu küfürle gülmesini saklamayan Kulkan, keyifle kahkaha attı. Karaca'nın küfür etmesi nedense olanaksız gelmişti ona.
Karaca Kulkan'ın gülüşüne baktı çatık kaşlarla. Onun kendisine güldüğünü elbette anlamıştı. Sinirlendiğini belli eden bakışlar atınca Kulkan gülüşleri inin arasında elini kaldırdı.
"Tamam tamam. Gülmüyorum. Sinirlenme hemen."
Sonra aklına gelen şeyle üzerindeki ceketini çıkarıp Karaca'nın üzerine bırakmak için bir adım attı. Karaca'nın ne olduğunu anlamayan bakışları arasında bir adım daha attı Kulkan. Burnuna gelen tanıdık koku huzur ve güven hissi verirken, çocukluğundan beri alışkın olmadığı bu hisler onu çok heyecanlandırıyordu. Ceketi Karaca'nın bedenine değmeden parmak uçlarında bırakıp kendisine bakmak için başını yukarı kaldıran kadına baktı. Gördüğü gece karası gözler ve dolunay kadar aydınlık ten, onu ilk gördüğü geceyi hatırlattı. Üzerinden ne kadar zaman geçse de, ikisi de ne kadar değişse de Kulkan, o gecenin her dakikasını hatta saniyesini hatırlıyordu. Aptal ya da eskisi kadar korkak biri değildi Kulkan. İki sene geçmiş olmasına rağmen hâlâ bu gece karası gözleri aklından çıkaramamışsa Karaca'ya olan hislerini saklayacak değildi. Tam olarak ne olduğunu bilemese de bu hislerin; onu sürekli görmek istemenin, merak etmenin, korumak istemesinin, hatta kıskanmasının güçlü olduğuna kanıttı. Aralarındaki düşmanlık ve eski mevzular ise hayatının hiçbir evresinde her şeyin doğru düzgün gittiği bir an olmayan Kulkan için kaderin bir cilvesi gibiydi. Elbette kaderin oynadığını tek cilve bu değildi. Karaca'nın ona buz gibi bakan ve nefret kokan gece karası gözleriydi. Eğer gerçek Kulkan'ı ona gösterebilirse belki onun da bir şansı olurdu. İçinden kendi düşündüğüm şeye güldü Kulkan. Karaca onun gerçekten tanısa arkasına bakmadan koşardı muhtemelen. Evet yaptıklarının ona göre geçerli bir sebebi vardı. Ama hepsinin altında yatan tek bir neden vardı. Sevgisizlik ve takdir edilme ihtiyacı. Hayatı boyunca kafasında büyüttüğü babasının gözüne ve kalbine girebilmek için yaptıkları bütün benliğine zarar vermek için yeterliydi. Kendisine kalkan olarak kullandığı umursamazlık ve her şeyi dalgaya alarak yaşamaktı. Bu kalkan sayesinde hiçbir şeyi, hiçbir insanı düşünmek zorunda kalmıyordu Kulkan. Ama Karaca.. Karaca'yla her konuştuğunda, onun her mimiğinde, ses tonunda: "Acaba ne hissetti, ne düşünüyor, üzüldü mü, sinirlendi mi?" sorularına cevap arıyordu. Şimdi kendisine bunları düşündüren bu minik kadına olan hislerini inkar mı edecekti? İki senedir savaştığı bu inkar savaşında çoktan mağlup olmuştu.
Karaca omuzlarına inen ceketi, refleks olarak düşmemesi için tuttu. Burnuna dolan aşina kokuyu farkında olmadan hızla soluyordu Karaca. O kokuyu soludukça aklına Kulkan'ın odası, yatağı, yastığı ve saatlerce başında beklemesi geliyordu. Kulkan'ın ceketi hemen bırakıp kendisine temas etmemesi onu şaşırtırken bakışlarını ona çevirdi. Kulkan kendisine samimiyetle gülümseyip ufaktan başını salladı. Karaca'nın dudakları o samimi gülümsemeye yukarı kıvrılmıştı. Biraz önce Şeyma'ya gülümsediği gibi gülümsemişti Kulkan. Geriye bir adım atıp elini ensesine götürüp utandığını belli eden bakışlarını kaçırdı Karaca'dan.
Kulkan geriye çekilince Karaca'nın dikkatini çeken Kulkan'ın üstten iki tane düğmesi açık, ıslanmış beyaz gömleği olmuştu. Bakışlarını kaçırdığında bu sefer de adamın saçlarını karıştırmasını izledi. Kendi saçları gibi yüzüne yapışacak kadar ıslak olmasa da uçlarının kıvrılmasına yetmişti yediği yağmur.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DOLUNAY
Fanfiction"Artık dokunamıyor kâkülün bulutlara Karalara bürünmüş saçlarında dolunay..." -N.Genç