"Senin ne işin var burada?"
Karaca'nın öfkesi şaşkınlığının önüne geçtiğinde kaşları iyice çatıldı. Kulkan ise onun aksine yüzünde yamuk bir sırıtışla ayakta bekliyordu.
"Karaca Hanım, bir problem mi var?"
"Elbette var Murat! Bağış mağış istemiyorum sizden. Uzak durun yeter!" diyerek önüne uzatılan ele iğrenir bakış atıp masanın üzerine bıraktığı çantasını aldı.
Yere bastığı sert adımları, zaten ses çıkaran topuklu ayakkabılarından herkesin duyacağı tok bir ses çıkarıyordu. Attığı her adımda saçları da vücudu gibi havalanıp tekrar iniyordu.
"Kusura bakmayın Kulkan Bey. Ben kendisiyle konuşup ikna etmeye çalışacağım."
Murat'ın konuşmasına eliyle: "Gerek yok." işareti yaptı Kulkan. Arkasındaki sandalyeyi geriye iterek masanın üzerindeki güneş gözlüğünü taktı.
"Siz durun, ben konuşacağım."
"Ama.."
Murat'ın cümlesini yarıda kesip Karaca'nın olduğu yere doğru yürüdü Kulkan.
Karaca önde kendinden emin ve özgüvenli adımlarıyla yürürken asi güzelliğiyle de dikkat çekiyordu. Kulkan uzun bacaklarıyla yetiştiği kadının hemen arkasında aynı çekicilikle eşlik ediyordu. Restoranın işlek bir saati olduğundan kalabalık müşterileri, birbirlerinden ayrı ama farklı bir enerjiyle yine birbirine çekilen Kulkan ve Karaca'yı hayranlıkla izliyordu.
"Karaca."
Duymazdan gelindiğini, sesinin yeteri kadar yüksek olduğunu bildiğinden anlıyordu Kulkan. Yine inadından dönmeyerek bir kez daha, bu sefer sesini biraz daha yükselterek döndü.
"Karaca!"
Bir anda adımları olduğu yerde duran Karaca, burnundan aldığı sinir nefesleriyle arkasını döndü. Kulkan'a bir an önce ne söyleyeceksen söyle bakışı atıyordu.
"Biliyorum, pek iyi bir mazimiz yok ama aradan çok uzun zaman geçti."
"Ama falan yok. Çok uzun zaman olması senin pislik biri olduğunu değiştirmez."
Kulkan'ın ağzından çıkan samimiyetsiz ve yapmacık kahkaha Karaca'nın daha da sinirlenmesine sebep oldu.
"Hiç değişmemişsin. Gerçi..."
Birkaç adım atıp Karaca'nın tam önünde durdu Kulkan. Gözündeki güneş gözlüğünü çıkarıp üstten bir iki düğmesi açık gömleğine taktı. Karaca Kulkan'ın ne yaptığını anlamaya çalışırken Kulkan, elini kaldırıp Karaca'nın önüne gelen bir tutam saçı tuttu.
"Saçların değişmiş. Tarzın da aynı şekilde. Yakışmış, hatta -kısılan sesiyle bir adım daha attı Kulkan- çok yakışmış. Ama eski küçük hanım değilsin artık. Buna biraz üzüldüm." dedi Kulkan alt dudağını küçük bir çocuğun küsmesi gibi büzerken.
Karaca Kulkan'ın söylediklerini dinlerken nefesini tuttuğunun farkında bile değildi. Bakışlarıyla yukarı -Kulkan'a- doğru baktığında aralarındaki mesafeyi fark edip kaşlarını çattı. Elini kaldırıp Kılmanın kendi saçını tuttuğu ele hızla vurup geri bir adım attı. Kulkan Karaca'nın hareketine bu sefer samimi ve sesli bir şekilde güldü. Hem gülmekten hem de yüzüne vuran güneşten gözleri kısılıp iki ince çizgi şeklini aldı.
"Bir daha bana dokunursan seni kendi ellerimle gebertirim. Öyle kaçıp gitmene de izin vermem, bilesin!"
Sert sesi ve havaya kalkan işaret parmağıyla oldukça tehditkâr konuşmuştu Karaca. Kulkan'ın duyduklarıyla yüzündeki ifade silinip yerini bozulmuş bir ifade almıştı. Arkasını dönüp giden Karaca'yı bir kez daha konuşarak durdurdu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
DOLUNAY
Fanfiction"Artık dokunamıyor kâkülün bulutlara Karalara bürünmüş saçlarında dolunay..." -N.Genç