Ahmet Kaya'nın medyadaki şarkısı o kadar Akay ki...O kadar yani dinleyin mutlaka 💖
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Salı 17.50
Oldukça yavaş adımlarla yürürken hemen arkamda beni takip eden adım sesleri sessiz sokağı dolduruyordu. Sıkıntılı bir nefes çektim içime. Bu iyi bir karar mıydı gerçekten bilmiyordum ama bir kere bu yola çıkmıştık işte. Sert adımlarım asfalt zemini ezerken gördüğüm bakımevi ile adımlarım duraksadı. Aytun ve Balkır tam yanımda durduğunda bakışlarım ikisinin üzerinde dolaşıyordu. Balkır her zamanki ciddi ifadesiyle önümüzdeki binaya bakarken Aytun'un gözlerindeki hüzünü görebiliyordum.
Balkırdan parayı alacakken Aytun'un meraklı bakışları ve soruları yüzünden parayı ne için istediğimi söylemiştim. Ben üstünkörü anlatırken Aytun zorla anlattırdığını düşünerek suçluluk duymuştu ama anlatmayı ben de istemiştim zaten. Bu durumu ilk defa birileriyle paylaşıyordum ve bu beni biraz olsun rahatlatmıştı. Kendimi acındırmak istiyormuşum gibi durmaktan o kadar çok korkuyordum ki en hafif tabiriyle anlatmaya çalışmıştım. Sonuç olarak benimle birlikte gelmek istemişlerdi. İtiraz etmek istesem de bunu gerçekten saf bir samimiyetle istediklerini görebilmiştim. Belki de duvarlarımı yavaş yavaş yıkmanın vakti gelmişti. Ne kaybederdim ki? Ne kaybedebilirdim? Zaten dipteydim ve verebileceğim hiçbir şeyim yoktu. En azından beni tam anlamıyla tanımış olacaklardı. Böylece gerçekten yanımda durmak isteyip istemediklerini anlayabilirdim.
Bu zamana kadar bana yaklaşan herkesi uzaklaştırmıştım kendimden. Ne kimseyi sevebilmiş ne de derin duygular hissetmiştim. Bunun için uğraşmamıştım da zaten. Çevremde insan istemiyordum çünkü bana iyi gelen şey buydu. Kendi hayatım yeterince zorken bir başka hayatı paylaşmak iyi bir düşünce değildi. İnsanlardan o kadar çok soğumuştum ki kimse ilgimi çekmiyordu. Bu lise hayatımda da böyle olmuştu. Ama şimdi yapamıyordum işte. Onları kendimden uzaklaştıramıyordum. Dönüp dolaşıp yine bir şekilde Aytun ile Balkır'ın yanında buluyordum kendimi.
Omuzumda hissettiğim elle Aytun'a döndü bakışlarım. Destek olmak istercesine hafifçe omuzumu sıktığında gülümseyerek bakımevinin girişine ilerledim. Aytun ve Balkır da sessizce beni takip ediyordu. Girişe girdiğimizde yine ve yine her şeyin aynı olduğunu gördüm. Aynı yüzler ve aynı düzen. Aynı iç sıkıntısı ve umutsuzluk. Akşamüstü olduğu için daha da bir kasvet vardı içeride. Bunu önemsemeyerek danışmaya ilerleyecekken kolumdan tutulmamla hareketsiz kaldım.
Balkır doğrudan gözlerimin içine bakarken bir titreme geçmişti vücudumdan. Hem gerginlikten hem de bakışlarının etkisindendi bu. "Aytun'la birlikte gidin. Ben ödemeyi halledeceğim." dediğinde onaylarcasına salladım kafamı. Yapabilecek bir şeyim yoktu zaten. Normalde ziyaretçiler böyle kolayca giriş çıkış yapamazdı ama bizim durumumuz belliydi işte. Tam iki senedir annem için tek gelip giden bendim. Buradaki düzeni çözmüştüm artık.
İkinci kata çıkarak annemin kaldığı odanın kapısına geldiğimde Aytun'a döndü bakışlarım. O da bana bakıyordu. "Gelmek istediğine emin misin?" diye sordum son kez. Kafasını aşağı yukarı sallayarak onayladı beni. Kapıyı açarak içeriye girdiğimizde annem yine tekerlekli sandalyesinde oturmuş pencereden dışarısını izliyordu. Kapıyı arkamızdan kapatmama rağmen bakışları bize dönmedi.