Bilge
Taşınmaya karar vermemin üzerinden tam 8 gün geçmişti. Ama şu ana kadar yaptığım tek şey hazırlıktan öte geçemedi.
Ev tut, eksiklerini belirle,eşyaları kolile, temizlik yap, işlerini ayarla, İgdaş’ta orda burada sıra bekle, o, bu, şu derken iyice taşınmakdan nefret ettim.Hayır benim ne haddime ki taşınmak.
Üst komşumun da bir nebze yardımıyla işi bitirmiş ve şuan bir fiil nakliyecileri bekliyorum.
Bekliyorum.
Ve bekliyorum.
Hatta ben beklemeye başladığımda doğan çocuklar, şuan üniversite sıralarında dirsek çürütüyor.
Öyle bir bekliyorum ki Necip Fazıl’ın dediği gibi;
Ne hasta bekler sabahı
Ne taze ölüyü mezar
Ne de şeytan bir günahı
Seni beklediğim kadar.
Cebimde öten telefon ile yerimden sıçradığımda tam olarak bu kadar saçmlıyordum. Biri görmemiş olsa bari. Telefon dürttü de diyemem ki.
“Alo”
“Heh. Bacım vardık biz sokağın başındayız. Sen tabelacının garşıdaki binadaydın demi.”
Sonunda.
“Evet evet. Ben de sizi bekliyordum.”
“Trafiğe takıldıydık da. Gaza mı ne bişey olmuş, az geç oldu amma hoşgör sen.”
Ne demek efendim. Çok birşey istemem. Yıllarımı geri verin yeter.
“Önemli değil abi. İki saat nedir ki.”
Hoşbeşten sonra telefonu kapatırken söylenmeye devam ediyordum. Çünkü haklıyım.
“ Yokluğunda buldum seni be abim. Gelme artık neye yarar.”
*************
“Her şey tamam bacım. Bizim çocuklar yüklemeyi yaptılar. Biz çıkıyoz sen bizim arabayı takip
edersin”Nefes nefese konuşan adamı hafif bir baş selamıyla onaylarken arabaya doğru harekete geçmiştim bile.
“Tamamdır abi. Siz gidebilirsiniz, takipteyim ben.”
Emniyet kemerimi takarken düşünmeye başladım. Zira kendimle baş başa kaldığıma göre pandoranın kutusunu nihayet açabilirim. Çünkü öyle bir olaya batırdım ki kendimi, Brezilya dizileri yanımda halt etmiş.
Alfonso’lar ,Rosa’lar,İsabella’lar falan bok yesin. Öyle batık bir yerdeyim yani.
Gerçi babamın beni terk etmesiyle tersyüz olan hayatımda, çok çok daha kötü günlerim olmuştur. Ama bu kadar entrikaya ben de ilk defa şahit oluyorum. Ne garip.
Her şey, ev almak istediğimi Ulaş abiye söylemem ile başladı. “Artık yeterince param var ve ev almak istiyorum” adlı projemi ona götürdüğümde (ki çevresi hayli geniştir ve en uyguna en iyisini bulmak gibi garip bir yeteneği vardır)
Adeta bokunda boncuk bulmuş gibi sevinmişti. Ve ben daha “bildiğin iyi bir yer var mı” diye soramadan bütün olayı eline almış ve beni en iyi tabiriyle saf dışı bırakmıştı. Yani varan 1. Sonrasında da şirin küçük bir mahallede tam bana ve bütçeme uygun, hayallerimin evini bulduğunu söylemiş ve beni ikna etmeye girişmişti.
Evet ona kesinlikle saygı duyuyorum ama bu işte bir iş yoktur diyecek kadar da güvenmiyordum açıkçası. Ama evi ben de beğenmiştim. İki oda bir salon müstakil ve şirin bir yerdi. Ve emlak piyasası hakkında tırnak ucu kadar bir bilgim varsa eğer,ev sahibinin evi değerinin çok çok altında sattığına yemin edebilirim. Bu da varan 2 olsun.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yüz Yüze
General Fiction(Alıntı) Hangi yangın birinin geleceğine kadar yakar ki? Hangi ateş insanın özgüvenine düşer? Ya da nasıl bir alev ruhuma kadar sıçrayabilir? Yüzüme bakıyorum, ellerime bakıyorum bir türlü çıkar yol bulamıyorum. Kim beni gerçekten görebilir ? Aynala...