10. Bölüm

2.8K 226 60
                                    

3.kişi

"Muzaffer yeter artık bugün bu kaçıncı sigaran.

Bak senin bu mutsuz halin çocukları da huzursuz ediyor. Sana git artık diyorum. Git konuş kızınla. Böyle yaparak kendini tüketiyorsun."

Melike hanım balkon duvarına yaslanmış kocasına üzgünce bakarken, Muzaffer bey gençlerin "köpek öldüren" diye tabir ettiği o ağır sarma siğarasından bir nefes daha çekmişti.

İşaret ve baş parmağı arasında tuttuğu siğarası her ne kadar Melike hanımı rahatsız etse de kocasına bu konuda kızamıyordu.

Çünkü bilirdi.

Muzaffer bey tütün değil hatalarını sarardı çarşafa.
Sonra onu dudaklarının arasına oturtur, ucunu pişmanlıkla tutuşturur, içine çeker de çekerdi.
Ve en sonunda ciğerlerine çektiği çaresizliği salıverirdi ortalığa.

Herkes koyu bir duman görürdü belki, ama Melike hanım bilirdi.
Kocasının ne kadar çaresiz olduğunu bilirdi.

"Git demek kolay be sultanım.
Ben giderim gitmesine ama... O beni affetmez ki.
Benim hatam bir değil ki sultanım.
Nasıl geçerim karşısına.
Nasıl derim affet beni diye.
Daha ben kendimi bağışlayamazken ondan nasıl beklerim."

Bütün bunları Melike hanım da biliyordu.
Ama işte bilmek çözüm değildi.
Kocasının pişmanlığına en ufak bir merhemi bile yoktu.
Tek yaptığı onun acısını dinlemekti.

"Bilge'nin yetimhaneden çıktıktan sonra nasıl üniversiteye gittiğini biliyor musun Melike? Beş parasız, 18 yaşında, lise mezunu ve ay parçası bir kız... Ne yer ne içer nerede yatıp kalır?"

Hayır.
Aslında bunu Melike hanım da merak ediyordu.
Sıfırdan başlayan bir insan 9 sene sonra nasıl  hem üniversite mezunu hem de ev sahibi olabilirdi ki?

Böyle birşey mümkün müydü?

O kocasına meraklı yüz ifadesi ile bakarken Muzaffer bey dudağının kenarı ile gülümsemiş ve "anlatayım" diyerek konuşmasına devam etmişti.

" Bilge bazı konularda Nisan gibi biliyor musun. Hani Nisan benden harçlık isterken biraz çekinir mırın kırın konuşur ya.
Hah. İşte Bilge onun beş beteri."

Sigarasından son bir nefes çekerek izmaritini küllüğe bastıran Muzaffer bey bu sırada Melike hanıma bakmadan konuşmasına devam ediyordu.

" Bazen anası  Bilgemi komşuya gönderirdi. İşte soğan yumurta gibi şeyler istemeye.
Bilgem beceremezdi.

Her gidişinde bir bahane;
kapıyı çaldım duyan olmadı,
onlarda da soğan yokmuş,
saat geç oldu uyumuşlardır şimdiye.

Halbuki kaç kere denk gelmişliğim vardır Bilge'nin kapıyı çalmadığına.
Eli tokmağa kadar gider ama çalamazdı.
Çok çekingendi çok.

Fazla gururluydu benim kızım. Kimseden karşılıksız birşey isteyemezdi.
Ben hariç."

Aklına kendi kızının da benzer huyları gelen Melike hanım kocasının konudan konuya atlayışını görmezden gelerek dinlemeye devam ediyordu.

"18 yaşına gelip de yetiştirme yurdundan çıktığında ona gitmiş işte.
Biyolojik babasına.

Galericiydi o şerefsiz. Daha Bilgem ortada yokken mahallede çeşit çeşit arabayla gezerdi. Ensesi biraz kalındı yani pez...

Neyse işte çıkar çıkmaz gitmiş bunun ofisine. Adresi nereden nasıl buldu bilmem.
Bu şerefsiz de o zamanlar evli bir tane de çocuğu var. Bu arada çocuk Bilge'den büyük.

Yüz YüzeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin