Aku:
"Ihh... A-Aku... Aku-chan..?" Ah, ne var?! Kimin sesiydi bilmiyordum fakat uyuyor olduğumu görmüyor muydu?
"Aku-chan, çok sıkı sarılıyorsun! Bırak beni." Hikaru? Ah, evet. Bu oydu, dün gece uyumayı başarmıştım demekki.
Gözlerimi açtım ve çabucak kollarımı sardığım küçük bedenden ayırdım. "Üzgünüm..." Saçlarımı karıştırdım, ah gerçektende çok utanıyordum. Normalde kolay kolay utanacak birisi değildim fakat az önce gerçekten utanmıştım.
"Önemli değil Aku-chan, fakat ne zaman yanıma geldin? Hiç hatırlamıyorum..." Esnedi ve gerindi, sonra da sevimli bakışlarıyla gözlerimin içine bakıp gülümsedi.
"Sabaha karşı, sen donmadan önce geldim." Sırıttım ve sözlerime devam ettim. "Titriyordun ve ısınmaya ihtiyacın varmış gibi görünüyordu, bende sana sarılmaya karar verdim."
"Teşekkür ederim." Hızlı bir hareketle yanağıma küçük bir öpücük kondurdu ve geri çekildi. Neden dudaklarım değil de yanağım? Ah, bu gerçekten de sinir bozucu.
Dudaklarımı öpmüş olmasa bile ufaklık yine de kızarmıştı. Hadi ama, neden bu kadar sevimli olmak zorundaydı?
Kollarımı öne doğru uzattım, ona sarıldım ve bedenini kendime doğru çektim. "Çok sevimlisin." Kıkırdadım ve alnını öptüm.
"T-Teşekkür ederim..." Daha çok kızardı ve yanağımı öptü. Ahhhh! Ben de dayanamadım ve hızlıca suratının herhangi birkaç bölgesine rastgele öpücükler kondurdum. Ve bilin bakalım yine ne oldu?
"Aç mısın?" Ayağa kalktım ve elimi uzattım. Kafasını 'evet' anlamında salladı, elimi tuttu ve ayağa kalktı.
"Maalesef bugün dışarıdan yemek zorundayız. Sana uyar mı?" Gülümsedi ve yine kafasını salladı.
Birlikte yatak odasına gittik. Daha önceden yıkamış olduğum Hikaru'nun kıyafetleri temiz, ütülü ve giyilmeye hazırdı. Kıyafetleri ona uzattım ve giyinmesi için misafir yatak odasına yolladım.
Şimdi sıra bendeydi, giyecek bir şey bulmalıydım. Dolabı açtım. Siyah bir kot pantolon, siyah bir gömlek ve bir çift spor ayakkabısı çıkardım. Giyindim, parfüm sıktım ve aynanın karşısına geçtim.
Saçlarımın taranması gerekiyordu. Çekmeceyi açtım, tarağı aldım ve saçlarımı taradım.
Ah... Acaba abartıyor muydum? Yani alt tarafı öğle yemeğine gidecektik. Bu kadar resmi olmaya, özen göstermeye gerek yoktu sanırım.
Ellerimle daha az önce taradığım saçlarımı karıştırıp dağınık hale getirdim. Giysi dolabına geri döndüm, gömleğimi çıkardım ve yerine bordo bir tişört giydim.
Pekâlâ, bu daha iyiydi. Bütün resmiyet gittmişti. Sahiden, neden o kadar özen göstermiştim ki? Herneyse!
Odamın kapısını açtım ve salona doğru yürüdüm.
Hikaru:
Ahhh! Benim canım kıyafetlerim! Bacaklarımı örtecek bir şey giymeyi gerçekten çok özlemiştim.
Hazırlandıktan sonra odadan çıktım ve salona gittim. Aku-chan benden önce hazırlanmıştı, ve Tanrım... Her zamanki gibi muhteşem görünüyordu.
İçeri girdiğimi gördükten sonra oturduğu yerden doğruldu ve yanıma geldi. "Harika görünüyorsun, Aku-chan!"
İçten bir gülümsemeyle gülümsedi, saçlarımı karıştırdı ve alnımı öptü. "Teşekkürler, sen de."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Impure
RomanceHikayem iki erkeğin aşkını (yaoi/BL) ve smut sahneler içerir. Çiftler ise genelde şeytan ve melek veya başka paranormal yaratıklar, biraz klişe... Fakat yine de yazıyorum işte.