845
Sur Maria
O günlük insanlık onların hükümdarlığında yaşamanın dehşetini, kuş gibi kafese tıkılmanın utancını anımsadı...
Havanın iç açan güzelliğiyle birlikte gökyüzüne baktım. Hava iç açıcıydı evet ama eksik bir şeyler vardı. Her şey o kadar sıkıcıydı ki. Moladaydık. Benim gibi birine tahammül eden iki dostum, yani Alex ve Manon'la duvarlara yakın bir çimenlikte sessizce düşüncelere dalmış bir şekilde oturuyorduk. Alex'in yakışıklı suratına bir baktım. Gece karanlığında siyah saçları ve yeşil gözleriyle epey ilgi çekici biriydi. Kızların peşinde koştuğu biri. Bazen kızlar onu yanımızdan çekip aşk mektuplarını verir veya itiraflarını yapıyorlardı. Tabii ki Manon'la kıs kıs güldüğümüz için Alex bizi sıkça azarlıyordu. Alex, kızların canını yakmasına rağmen kişilik olarak tam tersi biriydi. Naif, neşeli ve zeki bir insan. Manon'un tam tersi. Manon sakar, asabi ve biraz düşüncesiz bir insandı. Ama bize karşı hiçbir kötülüğü olmadı. Sıkça ağlar, kızar, bizi bezdirir ama kendini çok sevdirirdi. Kısaca kendisine şeytan tüyü olan bir insan diyebiliriz. Kızıl ve parlak saçlarıyla mavi gözlerinin uyumluluğu çoğu erkeği büyülüyordu. Hatta tahminlerime göre Alex'i de. Pek emin değilim ama bazen bu şekilde hissediyordum.
Manon'la benim aramdaki bağ ise epey geçmişe dayanmakta. Ailemle ormanda bir dağ evinde yaşıyorduk. İnsan içine çıkmayı sevmeyen bir ailem vardı. O yüzden o zamanlar arkadaşlarım yoktu. Ailem insanlar tarafından pek sevilmiyordu. Soyadımız ve göz renklerimiz yüzünden. Parlak sarı gözler. Ashryver soyadı. İnsanların bu nefretini ilk kez 6 yaşındayken annemle çarşıya çıktığımda fark etmiştim. Annem Ashryver soyundan değildi, sarışın mavi gözlü bir kadındı. Benim ve babamın aksine. Elma tezgahından elma seçerken tezgahın sahibi olan kadın "Hemen ne alacaksanız alın ve şu canavar veledini alıp gidin buradan," dediğinde annem bir şey demeyip hınçla elmalara tükürüp elimden tutarak tezgahtar kadının bağırışları eşliğinde beni eve sürüklediğinde fark etmiştim bu nefreti. Eve geldiğimizde babam avdaydı. Annemle sadece o zaman bu konuyla ilgili konuşmuştuk.
"Aelin. Beni iyi dinle. Babandan gelen kanın çok güçlü. Bu gibi insanlara aldırma. Her zaman senden korkacaklar çünkü senin güçlü olduğunu biliyorlar. Asla soyundan utanma ve bununla gurur duy. Babana bundan bahsetmeyelim ama dışarıya karşı dikkatli olalım. Tamam mı bebeğim?"
Böyle demişti. Ben de annemin bu dediklerinden sonra babama hiçbir şey dememiştim.
Çocukluğumda ki yalnızlık bu olaydan yalnızca iki yıl sonra, yani dokuz yaşımda son bulmuştu. Dağda kaybolmuş bir adet kızıl kafayla karşılaşmıştım. Yani Manon'la. Ondan sonra arkadaş olmuştuk. Hatta bana heyecanla "Gözlerin çok havalı!" demişti. Kaybolduğunda bir gece bizde kalmıştı ve sabahleyin çok endişelenen ailesine geri götürmüştük. Ondan beri hep arkadaş olarak kalmıştık. Daha sonra Alex'le ikisinin ailesinin dost olmasıyla birlikte Alex'le de tanışmış bulundum. İnsanların önyargıyla yaklaşacağını düşünürken ikisi bana dostça yaklaşmıştı.
Hâlâ soyumla ilgili çoğu şeyi bilmiyorum. Ackerman'lar gibi olduğumuz söyleniyor. Onların dayanıklığına sahip olduğumuz. Dövüşte epey iyiyim. Askerliğe adım atan Alex'i birebir yendiğim oldu. O zaman Alex bana "Asker olmak ister misin? Beraber keşif birliğine katılsak manyak olurdu." demişti. Ama ben asker olmak istemiyordum. Manon ailesinin fırınında çalışıyordu. Ben ise bir pastanede çalışıyordum. Çalıştığımız yerler yan yanaydı. Açıkçası Manon'la epey eğleniyorduk. Alex'in ise asker olmasını ve özellikte keşif birliğine katılmasını istemiyorduk. Fakat bizi dinlediği yoktu. Hayali keşif birliğine katılmakmış.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
yume | aot, levi
FanfictionKuş olmak istemişti. Kuş olup özgürce uçmak. Sahiden özgürlük diye bir şey var mıydı? Ya da nefretin olmadığı bir dünya? Levi x Aelin Aelin kendi yarattığım bir ana karakter. Fakat ismi farklı bir seriden aldım. Seriye uygun ilerlemeye çalıştım. Hat...