Mahkeme salonuna girdiğimizde Eren'in gelmesini bekliyorduk. Kaptan Levi ile birlikte Komutan Erwin'in yanında duruyorduk. Mikasa ve Armin karşımdaydı. Onlara üzgünce bakmakla yetindim. İkisiyle konuşma fırsatım olmamıştı hiç çünkü cenaze işleriyle ilgileniyordum. Alex ilgilenmiş olmalıydı onlarla.
Komutan Erwin'in Eren'le konuştuğunu biliyordum. Salona girmeden önce bana "Eren Yeager'la konuştuk. Haberi var. İçin rahat olsun." demişti omzuma teselli edercesine vurarak. Bana çok iyi davranıyordu. Belki yasta olduğumu bildiği için böyleydi.
Hange ve diğer Kaptan Mike Zacharias, Eren'i mahzenden almaya beraber gitmişlerdi. Bir süre sonra içeriye, şaşkın bir şekilde etrafa bakan Eren'le birlikte girdiler. Elleri arkasına kelepçelenmişti. Bu da yetmezmiş gibi askeri polislerden iki asker kalın bir direğin önünde Eren'i dizlerinin üstünde çöktürerek direğe zincirlediler.
Sorguyu General Dhalis Zachary yapacaktı. Kendisinde alınacak kararlar üzerinde sınırsız yetki vardı. Yani sadece onu ikna etmemiz gerekiyordu.
Sessizliği sağlamak için masaya vurdu ve "Pekala... Başlayalım mı?" dedi.
Eren hâlâ şaşkın şaşkın bakıyordu.
Ellerindeki belgeye bakarken "Eren Yeager...Doğru mudur? Herkesin güvenliğini sağlamak adına hayatını adamış bir askersin, değil mi?" diye sordu gözlüklerini düzelterek.
"Evet, efendim!" diye bağırdı sesi titreyerek Eren.
"Ne garip. Bu mahkeme askeri bir mahkeme, yani normal kanunlar işlemiyor. Bu mahkemede alınacak kararlar hakkında bana sınırsız yetki verildi. Şimdi kesin olarak... Senin yaşayıp yaşamayacağına karar vereceğiz. İtirazı olan?" Yumruklarımı sıktım. Sakin olmalıydım.
"Yok, efendim!" dedi Eren.
"Seni akıllı gördüm. Güzel. Bu dava çok garip zaten, bir de üstüne bu dava, konudaki karşıt görüşlü kişilerin birbirine girmesine neden oldu. Bazı insanlar sana 'bizleri mahvedecek bir şeytan' diyor. Bazıları da kurtarıcımız, umut kaynağımız olarak görüyor seni. Beklenildiği gibi, senin varlığını bir sır olarak tutamadık. Resmi açıklama yapmamızın gerekeceği bir zaman gelecek. O zamanlar titanlar dışındaki başka bir tehdidin de varlığı kabul edilmiş olacak. Burada düşünmemiz gereken, seni hangi bölüğe emanet edeceğimiz. Emanet edileceğin yere göre sana göstereceğimiz muamele belli olacaktır. Polis Kuvvetleri mi yoksa Keşif Lejyonu mu senin sorumluluğunu üstlenecek? Şimdi, Polis Kuvvetleri'nin ne teklif edeceğini duyalım." dedi ve bir askere söz hakkı tanıdı.
"Ben, Polis Kuvvetleri'nin Komutanı Nile Doakes olarak şunu yapmayı öneriyorum. Biz Eren Yeager'ın bedeninin tam teşkilatlı bir incelemeden sonra hızlı bir şekilde ortadan kaldırılması gerektiğini düşünüyoruz. Bu karar, onun yaşamasına izin verilmesi halinde oluşacak felaketi hesap edilerek alınmıştır." Saçmalıktı. Tam bir saçmalık. Komutan Nile sakince devam etti,
"Makam sahibi insanlar onu bir tehdit olarak görmüşlerdir. Yalnız bu durumda bile, kraliyettekiler de dahil bu makam sahibi insanlar, aynı 5 sene öncesinde olduğu gibi, iç bölgeyi direkt ilgilendirmeyen konulara karışmama politikalarını sürdürmeye devam etmekte kararlılar. Bu durum, Eren'i bir kahraman olarak gören kişiler arasında hoşnutsuzluk çıkmasına yol açtı. Bunlar, özellikle Rose Duvarı'nda yaşayan ve iş yapan şirketlerle bağlantısı olan kişiler. Sonuç olarak hâlâ kontrolümüzde olan bölgelerde iç savaş durumuna doğru gidiyoruz." Bu olanlardan hiç haberim yoktu. Ama korkak oldukları gerçeğini değiştirmiyor. Polis Kuvvetleri, tam bir korkaktı. Aptallar. Komutan Nile kararlı bir şekilde devam etti,
"En son yapılan saldırıda ki kaderimizi değiştiren faktörün, onun titan gücü olduğunu kabul ediyorum. Yalnız onun varlığının zararsız olmaktan çok uzak olduğunu da kabul ediyorum. Onun var olduğu bilgisi bile çok büyük politik ağırlık kazandı. İşte bu nedenle, ondan alabileceğimiz kadar bilgiyi alıp, adını en azından ölümünden sonra sonra insanlık adına canını feda etmiş bir savaş kahramanı olarak anabiliriz." dedi.
Komutanın yanındaki bir papaz "Buna hiç gerek yok." diyerek araya girdi ve bağırarak devam etti,
"Tanrı'nın ulu bilgeliğiyle bize bağışlanan bu kutsal duvarları kandırıp, topraklarımızı işgal etmiş bir pislikten başka bir şey değil kendisi. Onu en kısa zamanda idam etmeliyiz." Bu adi ne diyordu böyle. Yumruk olan elimi daha çok sıkarak o pisliğin olduğu tarafa doğru bir adım attım. Levi hemen beni fark edip elini elime atarak tuttu ve sıktı. Ona baktığımda bakışları bende değildi, General'in tarafa doğru bakıyordu. Doğru, bir planı vardı. Bir adım geri gelerek yanına geçtim tekrardan. Eli hâlâ elimdeydi.
"Papaz Nick, mahkemede düzen lütfen! Şimdi de Keşif Lejyonu'nun fikrini duyalım." dedi General Zachary.
Sıra Komutan Erwin'deydi. Levi, sakinleştimiği hissetmiş olacak ki elimi tutmayı bıraktı.
"Evet, efendim. Ben, Keşif Lejyonu'nun 13. Komutanı, Erwin Smith olarak Eren Yeager'a, resmi olarak bize katılıp titan güçlerini kullanarak Maria Duvarı'nı geri almamızda insanlığa yardımcı olmasını teklif ediyoruz. Bizim tüm diyeceklerimiz bunlar."
Mangadan araklama bir bölüm oldu biraz :D Neyse. 🍻
Yeagerist misiniz? Yoksa Anti-Yeagerist misiniz? (´ε` )
ŞİMDİ OKUDUĞUN
yume | aot, levi
FanfictionKuş olmak istemişti. Kuş olup özgürce uçmak. Sahiden özgürlük diye bir şey var mıydı? Ya da nefretin olmadığı bir dünya? Levi x Aelin Aelin kendi yarattığım bir ana karakter. Fakat ismi farklı bir seriden aldım. Seriye uygun ilerlemeye çalıştım. Hat...