Kuş olmak istemişti. Kuş olup özgürce uçmak. Sahiden özgürlük diye bir şey var mıydı? Ya da nefretin olmadığı bir dünya?
Levi x Aelin
Aelin kendi yarattığım bir ana karakter. Fakat ismi farklı bir seriden aldım.
Seriye uygun ilerlemeye çalıştım. Hat...
Ne kadar yorulsam da uykum yoktu o yüzden herkes odasına doğru çekilirken ben avluya çıktım. Avludaki masaya geçip uykum gelene kadar bekleyebilirdim. Hem hava da güzeldi, soğuk değildi. Yerleşirken kalenin kapısının sesini duydum. Kaptan Levi'dı. Yanıma doğru gelirken,
"Burada ne yapıyorsun?" diye sordu.
"Uykum yok o yüzden biraz hava alayım demiştim."
"İyi." diyerek karşıma oturdu.
"Siz niye... buraya geldiniz?"
"Beni mi sorguluyorsun? Tch. İşine bak."
Sanki ne sormuştum. Altı üstü bana sorduğu şeyi ona sormuştum yani ne bu tersleme sevdası? Bazen bu bücür huysuzu tokatlayasım, bazen de saatlerce inceleyesim geliyordu. Kafamdaki bu karmaşaya anlam veremiyordum.
"Tamam. Sormadım sayın." dedim ters ters bakarak. Bakışıma karşılık olarak gözlerini devirdi.
Malûm sessizliğimize geri döndük. Bu sefer izleyecek bir manzara da yoktu. Boş boş oturuyorduk. Beni sinir ettiği için ona bakasım da gelmiyordu. Ellerimi inceliyordum. Bir süre böyle devam ettikten sonra sessizliği bozmaya karar verdim.
"Eren'in birçok şeyi değiştireceğini düşünüyor musunuz gerçekten?"
Kaşlarını çatarak "Erwin düşünüyor." dedi.
"Komutanın kafasındakileri çok merak ediyorum." dedim.
"Bazen ben de."
"Siz... Nasıl tanışmıştınız? Komutan Erwin'le?" Daha önce Petra'dan, eskiden yeraltında yaşayan bir baş belası olduğunu duymuştum.
"Beni Keşif Lejyonu'na katılmaya o ikna etti sayılır gibi bir şey. Niye bununla ilgilenesin tuttu?"
"Baş belasıymışsınız." dedim gülümseyerek. Sinirlendiresim gelmişti ve başarıyordum da. Çünkü kaşlarını daha fazla çatmıştı.
"Düzgün konuş, asker." dedi.
"Bir şey demedim ki. Bunu kendim uydurmadım, insanlardan duydum. Duyduğum şeyi söylüyorum sadece." dedim.
"Yeraltında yaşamak hakkında hiçbir fikri olmayan aptal bir kızsın sadece. Fazla konuşma. Yerini bil." Ne? Bana 'aptal' demişti öyle değil mi?
"Ben size hakaret etmemişken bana 'aptal' demeniz kimin fikirsiz olduğunu gösteriyor, kaptan-cık." dedim ciddileşerek.
"Kaptan-cık?"
"Evet, kaptan-cık." dedim.
"Defol gözümün önünden."
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
"Bunu başlatan sizdiniz." diyerek kızgınca yerimden kalktım ve hiçbir şey demesine fırsat vermeden hızlıca kalenin giriş kapısına yöneldim. Aptal herif. Sanki ben uydurmuştum 'baş bela' olmasını. İnsanlar öyle diyordu işte. Keşif Birliği'ndeki tüm askerler biliyordu huysuz bir insan olduğunu. Niye inkâr ediyor ki? Kaçtır bana ters yapıyordu. Bu durumdan gerçekten bıkmıştım. Mahkemede elimden tutarken, beni manzara izlemeye götürürken, yanında uyuturken her şey iyiydi, güzeldi. Niye şimdi böyle olmuştu?
Odamın kapısını çarparak kapattım. Çok fazla güç kullanmıştım çok ses çıkmıştı. Eminim ki kaledeki tüm insanlar duymuştur bunu. Üstümü çıkartıp pijamalarımı giydim.
Yatağıma geçip kızgın düşüncelerimi yatıştırarak uyumaya çalıştım. Uyandığımda hava yeni aydınlanıyordu ama uyku tatlı geldiği için tekrar uyumaya çalıştım. Fakat aşağıdan bir gürültü geldiğinde aşağıya inmem gerektiğini anladım. Hemen üniformamı giyinip kapıdan çıktığımda yan odamdaki Petra saçı başı dağınık merdivene yürüyordu. Yanına gidip "Ne oluyor ya?" dedim. Uykusundan yeni uyanmış gibi görünen Petra, "Hiçbir fikrim yok... Of ne güzel uyuyordum." dedi.
Aşağıya indiğimizde herkes Hange'lerin takımının kaldığı tarafa gidiyordu. Bizim tam tersi istikametimize yani. Hange'lerin uğraştığı görev yerine. Kalabalığın içinde Alex'i bulduk.
"Ne oluyor Alex?"
"Uğraştığımız görevler... Biri veya birileri Sean ve Bean'i öldürmüş." Demek ki aramızda hain vardı. Bu... Delilikti. Hange yıkılmıştı. Elleriyle saçlarını tutmuştu, çığlık atacak gibi görünüyordu.
"Şefe bakın... Çıldırdı." dedi kalabalıktan bir asker. Hange'in çıldırmasını izlerken arkamdan biri omzuma dokundu. Döndüğümde Komutan Erwin olduğunu gördüm. Kafasını biraz daha bana yaklaştırıp sessizce,
"Aelin." dedi.
"Komutanım?" Bu sırada Levi'yla göz göze gelmiştik. Kaşlarını çatmış bize doğru bakıyordu. Komutan Erwin'in konuşmasıyla birlikte tekrar komutana baktım.
"Sana ne oluyormuş gibi gözüküyor? Sence düşman kim?" diye tuhaf bir soru sordu. Ağzımı mı arıyordu?
"Bir iş var gibi gözüküyor." dedim kararsızca. Sesli bir şekilde 'hain' demek istemiyordum. Dediğime gülümseyerek,
"Öyle mi diyorsun? Garip sorular sorduğum için üzgünüm Aelin. Sonra görüşürüz." diyerek Kaptan Levi ve Eren'in yanına doğru gitti. Arkasından bakakalmıştım.