7. BÖLÜM: TILSIM
''Senin için...''
Gözlerimi masmavi gözlerine diktim. Gözlerini kapatmıştı. Bu kaçış yolu muydu?
Anlayamıyordum. Ne yaptıklarından, ne bakışlarından, ne de söylediklerinden hiç bir şey anlayamıyordum.
Nasıl benim için olabilirdi ki? Canımı yakıp, bencilce kendi adını göğsüme yazmasının benim için nasıl bir yararı olabilirdi? Anlatamam demişti. Peki neden anlatamıyordu? Geçip gittiği yerleri kül ederken neden arkasındakileri bir açıklama bile yapmıyordu? Benim fikrim hala değişmemişti. O dövmeyi sildirecektim. Çünkü o dövme benim için hiç bir şey ifade etmiyordu.
Peki Aundre, onun bu yaptıklarına ne demeliydi?
Garip birisi olduğu çok belliydi. Okula geldiğinden beri pek kimseyle konuşmamış olmasına rağmen aniden popüler grubun başına geçmişti. Aundre'yle tanışalı çok uzun zaman olmamasına rağmen aramızda olanlar tuhaftı. Tabi bir de onunla tanıştığımdan beri gözümün önüne gelen halüsinasyonlar -kısa görüntüler- vardı. O halüsinasyonların ne olduğuna dair hiç bir fikrim yoktu fakat onları görürken sanki yaşıyormuşum gibi hissediyordum.
Sonunda Aundre gözlerini açıp biraz geri çekildiğinde aramızdaki mesafeyi genişlettim. ''Neden anlatamazsın? Böyle bir şey nasıl benim iyiliğim için olabilir? Açıklamak zorundasın. Neden göğsümde adını taşıyorum? Lanet olsun! Onun orda olmasını istemiyorum.'' Sıkıntıyla iç geçirip uzun bir süre gözlerimin içine baktı.
''Irisa... Sana anlatamam. Lütfen dövmeye bir şey olmasını engelle. O seni koruyor. Bir süre için soru sorma. Sadece seni koruduğunu bil.'' Sözleri bittiğinde benden onay beklercesine kaşlarını kaldırıp gözlerini bana dikti. Omuzlarımı düşürüp ''Peki.'' dedim. Yüzünü bir gülümseme kapladı ve belimden tutarak yürümem için bana yön verdi.
Yanımda Aundre'yle birlikte giderken bir yandan söylediklerini bir yandan da gülümseyişini düşünüyordum. Bana ilk defa böylesine sıcak bir şekilde gülümsemişti. İç ısıtan, gerçek bir tebessümdü. O an, bir anlığına dövmenin gerçekten de benim yararıma olduğunu düşünmüştüm. Ama olmuyordu işte. Hep bir parça eksik kalıyordu. Gerçekleri bilmediğim için içim rahat etmiyordu. Bu yüzden de Aundre'ye koşulsuz bir şekilde güvenemiyordum.
Belki de ona hiç güvenmemem gerekiyordu.
Bilmiyordum.
Yol boyunca ikimizden de çıt çıkmamıştı. Kısa bir yolculuğun ardından evime geldiğimizde ben eve girmeye yönelecekken kolumdan tutup beni kendine çevirdi ve bir öpücük verdikten sonra hiç bir şey olmamış gibi arkasını dönüp yürümeye devam etti.
Bu çocukta davranış bozukluğu vardı. Bir an sinir küpüyken bir anda melek kesilebiliyordu. Ayrıca tanışalı çok olmamasına rağmen beni iki kez öpmüştü. Hem de benden izinsiz. Fakat şimdilik bunu düşünmeyi başka bir tarafa bırakacaktım. Çünkü düşünülmesi gereken çok daha önemli şeyler vardı.
Evin kapısını araladığımda karşılaştığım şey sıcak ev ortamı yerine buz gibi olmuş bir evdi.
Yanlızlıkla bulanmış gibi soğuk ve karanlık.
Elim kendiliğinden düğmeyi buldu ve ışığı yaktım. Evin içine doğru ilerlerken soğukla birlikte tüylerim diken diken olmuştu. Ayrıca karnım da açtı. Mutfağa gittim ve kendime bir sandviç hazırladıktan sonra onu da alıp odama ilerlemeye başladım.
Odadan içeri girdiğimde sandviçi çalışma masamın üzerine bıraktım ve hızlı bir şekilde üzerime rahat bir şeyler geçirdim. Bir şort ve tişört benim rahat kavramımı karşılıyordu. Gözlerim karşımdaki gri duvarı bulduğunda üzerinde hiç bir şey olmadığını fark etmiştim. Hatırladığıma göre en son bir tılsım vardı. Babam kendi isteğiyle mi çıkarmıştı yani? Belki de sonunda o da bir işe yaramadığını anlamıştır. Her neyse, babam işte.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Azura
FantasíaKaranlık ve sırlarla dolu bir yüzyıl... İnsanlığın hiçbir şeyden haberi olmadığı fakat dört bir yandan kuşatıldığı bir dönemde yaşan bir kızdı, Irisa Claus. Babasının yaptığı tılsımları saçma bulan, anlam veremeyen ve o yüzyılın gereklilikleriyle o...