14. Bölüm: Bar

586 38 16
                                    

14. BÖLÜM: BAR

Aundre'nin varlığı bana her ne kadar zarar verse de yanımda olması da bir o kadar iyi hissetmemi sağlıyordu. Beni tuttuğu o avucunun içerisinde sıkıştırmasından zevk alıyordum resmen.

Ne kadar da hastalıklı mazoşist bir kelebektim.

Peki, bunu bilmem onun ellerinin arasından kurtulmama yetiyor muydu?

Hayır, belki de daha da beter bir hale geliyordum.

Her ne kadar çabalarsam çabalayayım, kendime sözler verip durayım sonuç gene değişmiyordu. Sonuç hep aynıydı. Çünkü onu gördüğüm anda tüm direncim tuzla buz oluyordu.

Ve şu anda direnç ne demek...

Benim tüm bilincim tuzla buz olmuştu.

Aundre'nin dudakları çenemden dövmemin üzerine yakıcı bir yol çizerken kalbimin yerinden fırlayacak gibi atmasına engel olamıyordum. Benim üzerimde böyle bir etkisinin olmasından hoşlanmasam da yapabilecek tek bir şeyim vardı.

Ben de onun üzerinde aynı etkiyi bırakmalıydım.

Çünkü savaşabilmemin tek yolu buydu.

Ellerimi tekrar kalçasından yukarı çıkartıp tişörtünün içine soktum. Aundre'nin tenini ve ellerimin altındaki kasların kasılıp gevşemesini hissetmek beni tatmin etmişti. Ama bu yeteri kadar iyi değildi. Onun beni daha da arzulamasını sağlamalıydım. Bu düşünce yanaklarımın kızarmasına neden oldu. Ben ne yapıyordum böyle? Onu durdurmak bir yana resmen onu devam etmesi için tahrik ediyordum.

Ellerimi yavaşça sırtından çektim. Tam kollarımı aramıza koyup onu itecektim ki sanki düşüncelerimi ve yapacaklarımı okumuşçasına dudaklarıma son bir öpücük bıraktı ve geri çekildi. Gözlerimi kapattım ve nefesimi kontrol altına almaya çalıştım. Nefes alış verişlerim normale döndüğünde dahi gözlerimi açamamıştım. Bilmiyorum belki korkudan belki de utançtan tıpkı deve kuşu gibi kafamı toprağın içine sokmuş olabilirdim. Deve kuşları bir durumdan saklanmak istediğinde kafasını toprağa gömüp vücudunun ne halde olduğunu ya da kimin ona baktığını umursamazlar. Sonuçta kendisi hiç bir şey görmediği için karşısındakinin de onu görmeyeceğini varsayarlar. Peki benim şu anda yaptığım şeyin bundan ne farkı vardı?

Ben de korktuğum için aciz bir şekilde göz kapaklarımın ardına saklanmaya çalışmıyor muydum?

Kendimi toparlamak için derin bir nefes aldım ve gözlerimi açtım. Sonunda cesaretimi toparlayıp gözümü açmıştım fakat kafamı ona bakmak için kaldırdığımda orada olmadığını gördüm.

Çoktan gitmişti.

Sanki odamın açık penceresinden süzülen rüzgarla bir olmuş ve bir anda esip bir anda bitmişti.

Yattığım yerden doğrulup sırtımı yatağımın başlığına dayadım. Elimi hala gümbürdeyerek atan kalbimin üzerine koydum. Vücudum yavaş yavaş sarsılmaya başlamıştı. Sakinleşmem gerekiyordu. Sakinleşip kontrolü elime almam gerekiyordu. Aundre'yi düşünmemem gerekiyordu. Titrememem gerekiyordu.

Düşünmemeliydim, düşünemezdim.

Titremek istemiyordum.

Atak geçirmek ya da kendimi kontrol edememek istemiyordum.

Fakat benim isteklerimi kimse umursamıyordu.

Kendim bile.

Beynim ya da içimdeki ben -ona her ne demem gerekiyorsa- ikisi de aynı düşüncelere yoğunlaşmışlardı.

AzuraHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin