4. Bölüm: Amnesia

957 68 6
                                    

4. BÖLÜM: AMNESİA

чувствовать, запомнить, дышать, умер...

Gözlerim yazıda uzun bir süre takılmıştı. Sanırım Rusça harflerle yazılmıştı ama Rusça okuyabilen birisi değildim bu yüzden ne yazdığını bilmiyordum. Aslında yazının Rusça yazıldığından bile tam olarak emin değildim. Üstündeki şekil ise garip dev bir yuvarlaktı. Bizim evimizdekilerin aksine gerçekten de büyük ve derince yatak başlığına oyulmuştu. Bir dekor olarak güzel göründüğü bile söylenilebilirdi. Ama ben sadece bir dekor olmadığını biliyordum. Aslında bir işlevi yoktu ama oraya bir amaç için yerleştirilmiş olmalıydı. Acaba Aundre'nin de babam gibi tuhaf inançları mı vardı? Belki de o sadece ailesinin zorlamasıyla bu şeyi odasında bulunduruyordu, hatta belki de ne olduğuna dair bir fikri bile yoktu.

Tabi bunlar sadece ihtimallerdi. Ve bu ihtimalleri çürütecek şey, şeklin altındaki yazıydı. Ne olduğunu henüz bilmiyordum ve gözlerim ezberlercesine üzerlerinde dolaşıyordu. Yanımda telefonum yoktu ki olsa dahi ellerim bağlıydı, yani resmini çekemezdim. Bu yüzden eve gittiğimde aklımda kaldığı kadarıyla araştıracaktım.

Bir dakika Aundre ya beni eve göndermezse?

Ya bana türlü türlü işkenceler yapıp, bana tecavüz edip, beni elektrikli sandalyeye bağlayıp, tabuta koyup, uçurumdan fırlatıp, köpek balıklarına yem ederse?

Anlaşılan bir an önce kaçmalıydım.

Ben Aundre’nin  bana yapabileceği işkenceleri düşünürken o birden odadan içeri girdi ve ben hızla eski şeklimi aldım. Yazıyı göreceğim diye yamulmuştum resmen. Şimdi Aundre’ye sırtım dönük bir şekilde yatıyordum. Başımı yavaşça geriye çevirdim. Offf, boynum ağrıyordu. Kesin kopacaktı bir gün. Aundre arkamdaki gardıroba doğru yürümüştü. Dolabın orta kısmındaki kapakları açtı. İçerisindeki bin bir türlü siyah kıyafetlerin ortasına ellerini sokup iki yana çekti. Böylece gardırobun arkasından bir kapı ortaya çıktı.

Ne ev be. Sanırsın film izliyorum. Aundre o kapıyı açtı ve diğer tarafa geçmek için hareketlendi. Ben de hemen beni fark etmemesi için başımı önüme döndürmüştüm. Duyduğum seslerden kıyafetleri düzelttiğini anlamıştım. Yavaşça vücudumu oraya döndürdüğümde ağzım açık kalmış bir şekilde eski haline dönmüş gardırobu izledim. Sanki orada olanların hiçbiri olmamış gibiydi, az önce orada hiç bir şey yokmuş gibiydi.

Ne kapı, ne de Aundre.

Bir süre sonra boynum kopacakmış gibi oldu ve kendimi yatağa bıraktım. Ne olurdu sanki gitmeden önce ellerimi açsaydı? Gerçi ne olacağı belliydi, kaçardım. Az önceki düşünceler tekrar aklıma doluşmuştu, tamam belki o kadar abartmayabilirdi ama ya beni öldürüp dağ başında bir yere gömerse? Orada da kimse cesedimi bulamazsa? Kayboldu diye haber çıkarsa? Bunu beklerim ben Aundre'den. Acaba şimdi bağırsam birileri duyup beni kurtarır mıydı? Yoksa bağırdığımı duyup Aundre geri mi gelirdi. Gardırobun içindeki kapı büyük ihtimalle evin gizli bir odasına açılıyordu. Başımdaki ağrı her ne kadar hafiflemiş olsa da yine oradaydı ve ben düşüncelere daldığımda 'ben buradayım' dercesine kendini gösteriyordu. Birden üzerime çöken halsizlik ve ağırlaşmayla gözkapaklarımı kapattım. Bu gün ne ekşın yaşamıştım böyle. Dudaklarımdan kaçan mırıldanmaya engel olamadım ve kendimi uykunun kollarına attım.

Aniden başımdan aşağı dökülmeye başlanan soğuk suyla birlikte bir anda hopladım. Omzumdan bastıran güçlü elle birlikte tekrar eski halime döndüğümde bacaklarımı ve kollarımı kendime çekip yüzümü kapattım. Buz gibi ve sert bir zeminde yatıyordum. Muhtemelen küvetteydim. Bir süre sonra gözlerimi açtığımda Aundre'nin elinde su ahizesiyle beni ıslattığını gördüm. O kadar çok üşüyordum ki çenem birbirine vuruyordu.

AzuraHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin