• bassnectar/speakerbox
"All them wanna bust guns,
I'm the one, chosen for the day proud."Akşama doğru ısrarla telefonun çalışına kadar her şey güzeldi. Uyandığımda üzerimde bir ağırlık vardı, iki bacağının arasına bedenimi sıkıştıran vücudu baştan aşağı çırılçıplaktı, omzuma solukları çarpıyordu, yasladığı ereksiyonunu hissedebiliyordum. Eğer imkanım olsaydı hiç telefonu açmaya yeltenmezdim fakat ısrarla art arda çaldığı için ekrana baktığımda açmakta zorunlu olduğum ismi gördüğüm için sıkıca dolanmış kolların sıcaklığından sıyrılmak zorunda kalmıştım. Hareketliliğimle, belki de gürültüden Namjoon da uyanmış telefonun arkasından gelen emirleri dinlerken halimi izliyordu. Gecenin geri kalanında beraber olamayacağımızı anladığı gibi toparlanarak yataktan kalkmış, üzerini giyinmeye başlamıştı. Konuşmayı dinliyordum, konuşulanları anlıyordum ama göz hapsimde bulunan bedeni izlerken yapmak istediğimle bana söylenen arasında ikileme düşeceğim kadar tereddütlüydüm. Hoseok son kez uyarıda bulunduğunda en kısa zamanda oraya geleceğimi söyleyerek telefonu kapatmıştım, üzerimi giyinmekle yatağa kendimi atmak arasında gidip geliyordum.
"Ne zaman çıkıyorsun?" diye sordu, bunun dışında sorabileceği çokça şey vardı oysa. "On dakika içinde sahilde olmam gerek," dedim, huzursuzlukla iç çamaşırı kapıp giyinirken temiz kıyafet arıyordum. Dolabımdan bir pantolon seçtiğimde en basitinden bir tişörtü aldım, boynumdan geçiriyorken bedenime uzanan kolları hissetmiştim. Tişörtü yavaşça üzerimden kaydırırken göğsünü sırtıma yaşlamıştı, dudaklarını boyumda hissettiğimde neredeyse titreyecektim. Dokunuşları tüy yumuşaklığında, daha önceden öptüğü yerlerde dolanıyordu, dilini sürttüğünde kulağımın hizasına kadar geldi imlememek için dudaklarımı ısırmak zorunda kalmıştım. Dokunulmaya muhtaç bir hassaslıkla doluydum, pestilim çıkmışçasına yorgunluk hala üzerimdeydi.
Kolları belime sarıldığında avuçlarını sürterek çamaşırımın içerisine doğru kaydı, beni avuçladığında arkaya doğru kendimi itmeme rağmen baskı uygulamıştı. "Nereye gidiyorsun?" Hassaslığımdan yararlanmak istercesine beni avuçladığında nefesim tekledi, cevabımı duyabilmek için kullanıldığımı hissettim. "Yine yarışacak mısın?"
Cevap vermedim, elinin yavaş hareketlerine odaklıydım. Kulaklarım uğulduyordu, kaslarımı sıkmaktan kramp girecek gibi hissediyordum. Kalçasını hareketlendirdiğinde başımı omzuna yasladım, aramızdaki bu ufak boy farkı gözüme çok güzel geliyordu. Dokunuşu sertleştiğinde inildemekten kendimi alamadım, gözlerim kapandı kapanacak gibiydi, bu kadar kolay pes edebildiğime hayret ediyordum. Hırslı ve azimliydim, istediğimi almakta bir numaraydım, şu anlık tek istediğim arkamdaki adamken cevabımı geciktirmek istemedim. "Benim işim bu," diyerek mırıldandım, hoşnutsuzca homurdandı. "Büyük bir iş dönüyor, gitmek zorundayım."
"Bunun farkındayım." Belime sarılı kolunu gevşeterek tişörtümün içinden karnıma doğru parmaklarını sürttü, ağır ağır yukarı doğru ilerliyordu. Rahatlıkla sol göğüs ucumu kavradığında dolabın kapaklarıyla onun arasında sıkışmıştım, aynı zamanda penisimi çekiştirdiğinde başımı yana atarak dudaklarına öpmek için uzanmıştım ama başını geriye çekerek buna izin vermemişti. "Bir şartım var."
Kıkırdadım, "Hızlı bir tura hayır demem," Suratımı izliyorken boştaki elimi boynuna sardım, yüzünü yakınıma çektiğimde dudaklarımdan kaçınarak yanağımı öptü. Ereksiyon olmuş haldeki penisimi parmakları arasında sıkıştırarak göğsümün ucunu kavradı, iki taraflı bir hazzın getirdiği mayhoşlukla kirpiklerimi kırpıştırdım. Bir öpücük daha bıraktığında, "Bu hakkını kaybettin," dedi, alt dudağıma uzanarak ısırdı. "Ben de seninle geleceğim."