• fast lane/ don toliver
"bet they get the message,
i'm the best of the bestest "Uyandığımda migren ve gözlerimi açamayacak kadar tüm bedenimin ağrısıyla sızlanıyordum. Birkaç kez gözlerimi açmaya kalkıştığımda her defasında başımda dikilen birilerinin varlığını az çok hatırlayabiliyordum; belki iki kere, belki üç, belki daha fazla. Bu seferliğinde kendimi daha dinç bir halde hissettiğimden uykudan sıyrılabilmek adına yatakta doğrulmaya kendimi zorlayıp dikelmiş, sırtımı başlığa yaslamıştım. Üstüm pis kokuyordu, tırnaklarımın arası dolu doluydu, saçlarımı karıştırmaya kalktığımda kazık gibiydi. Bacaklarım uyuşmuş haldeydi, dizlerimi kırmaya çalışırken tüm kaslarımın gerginliğini hissetmiştim. Neler olduğunu hatırlamak istemeyişime rağmen iki gün önce sarsıcı bir kaza geçirmemin yanı sıra bir daha olmayacağına yemin ettiğim uyuşturucu bir şekilde tekrar kanıma karışmıştı. Artık olayların rayından çıkmaya başladığı noktayı çoktan kaçırmıştım, ilk hatamla yüzleşmeli ve buna son vermeliydim. Bu partilerde birkaç doz alıp üstüne içkiyle günü gün etmek gibi değildi ya da sahne öncesinde avuç avuç hapları yutmaktan farklıydı. İsteğim dışında kaldırabileceğimden çok ağır dozlarla sadece beni alt etmek adına yediğim darbelerdi.
Kim olduklarını gayet iyi biliyordum.
Kapının çarpma sesi kulaklarımı çınlattığında gözlerimi sıkıca yumdum, sağır edecek çınlamayı sanki böyle bastırabilirmişim gibiydi. Başımın ağrısı alnımdan şakaklarıma, ensemde, sanki parmak uçlarıma kadar yayılıyordu. Ağır postalların adımlarını duymaya başladığımda gözlerimi açmaya kendimi zorlarken bakışlarım kayıyordu, yine de gelenin tehlike, belki biraz daha az tehlikeli olanı olduğunu fark ettiğimde istemsizce derin bir nefes verdim.
"Günaydın, uyuyan güzel."
Seslenişi bile çığlık gibi geliyordu. "Sessiz olsan biraz." Fısıltıma göz devirerek kendini yatağa attı, yerimde sallanırken bacağımın bir kısmını kalçalarının arasından çektim. "Ne halt etmeye gözümü açar açmaz meymenetsiz suratını görüyorum yine?"
"Çocuk gibisin."
"Bir de sen dağın yamacından yuvarlan bakalım, hala hayatta kalabiliyor musun?"
Gerilen dudaklar saniye saniye daha da büyüdüğünde kocaman kahkahaya dönüştü, en çirkin ses bir silahım olsa beynini dağıtacağım kadar aşırıydı.
"Tanrım, Jeongguk, çok safsın!" Bacağıma attığı tokatla karıncalanmaları hissetmiştim. "Gerçekten eskiden kalma sikik bir motorun başına açtığı kazayla mı bu haldesin sanıyorsun?"
"Jimin,"
"Vay, bir saniye, bekle!" Yatakta kendini bana çevirdiğinde eğlenen suratı tam karşımdaydı. "Dün yaptığın şu aşıklar konuşmasını hatırlamadığını söyleme bana."
Şaşmış akli dengem yavaş yavaş yerine otururken daldığım boşlukta gözlerimin önünden film şeritleri geçiyordu sanki. Kafam güzeldi, kafam acayip güzeldi; belki bir adımlık fark attığım yarışın sonunda sürüklenerek uçurumun dibinde durduğumu hatırlıyordum. Min Yoongi kaybedişine rağmen keyfi yerinde bir şekilde, 'işte gerçek parti şimdi başlıyor!' diyerek haykırdığını ve ardından tüm tezahüratların eşliğinde yamaçtan dolambaçlı yolların en sonuna dek, sahile uzanan kalabalığın müziği başlattığını, elden ele içkilerin uzandığını, havai fişekleri... Ayaktaydım ve tökezlemiştim, motor ayağımın ucuna düşmüştü, her zamankinden daha aşırı bir uyuşukluk haliyle kalabalığın arasına karışmıştım. Dans edenlere eşlik ediyor, sarılanlara karşılık veriyordum ve sonrasında neler olduğunu fark ettiğim an küfür ettiğim gibi ağaçların arasından yuvarlanışımı. Buna rağmen hiçbir şey olmamış gibi beni kucaklayanlarla birlikte sahile indiğimde bizimkilerden hiçbiri ortalıkta değildi, güneş doğana dek birkaç hatunu kucaktan kucağa gezdirmiştim, tatlı bir oğlanla yiyiştiğimi dahi hatırlıyordum.