• dpr live/kiss me
"explain urself, why so cruel?
the way u kiss it, oh so rude."Bir eylemi gerçekleştirmek için bir nedene ihtiyaç yoktur, düşünmeden ve sorgulamadan o anı yaşamak her zaman en iyisidir. Pişmanlık hissi gelip geçicidir, belirsizlik pişmanlıktan çok daha kötüdür. Kendini özel ve diğerlerinden farklı hissedebilmenin o ince çizgisi budur işte.
Tamamen haklıyım.
Karar vermek için zaman harcamak, eyleme geçmeden önce ikilemlere düşmek, bir cümlenin üzerinde defalarca düşünmek, birilerine takılı kalmak, bir müziği bıkana dek dinlemek, bir filmi defalarca izlemek... Beni diğerlerinden üstün, hayatın tadını bir ben çıkarıyormuşum gibi hissettiren asla yapmadığım, inatçılığımla yatıp kalktığım, yaşamımın nihai inancıydı işte. İkinci defa diye bir şey yoktu, kararlar uzattıkça çok fazla seçeneğe yol açardı, ikileme düşüldüğünde seçim ne olursa olsa tatmin edici gelmezdi, birinin bir lafına odaklanmak kendinden ödün vermek demekti, müzik her zaman biterdi, filmler birer kurguydu, insanlar gelip geçiciydi.
Ya da ben öyle zannediyorum.
"Daha müsait bir yere geçsek mi?" İri ve kırmızı boyası dağılmış dudaklar fısıldadığında gözlerimi açmak zorunda kalmıştım. Kendimi soyutladığım alemimden çıkabildiğimde gürültülü müzik sesi daha da ağırlaşmaya başladı, kulak ağrıtacak kadar yoğundu. Yorgun bedenim kucağımdaki güzelliği kucaklamak için yeterince dinçti fakat konuşmaya başladığı anda anın büyüsü yitip gitmişti.
"Tatlım," Avuçlarımın arasındaki kalçalarını sıkıp kavrarken üzerime doğru çekmiştim. Göğüsleri göğsüme yaslanırken çenesine öpücük kondurduğumda uzun kirpiklerinin kıpraşmasını, dudaklarından titrek nefesler verişini izlemiştim. "Bence bugün başka birini bulmalısın."
Şaşkın bakışlar sorgularcasına suratımda gezindiğinde dudaklarımdaki zoraki gülümseyişte takılı kaldı ve ardından kıkırdadı. "Ne?"
Bir aptal gibi gözüküyordu. Uzun saçları terden omuzlarına yapışmıştı, soluduğum ağır şekerli parfüm burun direklerimi sızlatıyordu. Partiye geldiğinden beridir içtiği her içkinin tadı dudaklarımdaydı, işe bakın ki tamamen alkolsüz kokteyllerdi.
"Aynen duyduğun gibi tatlım," Bir şaplak atıp dizlerimi salladım. "İkile."
Afallayan bakışlarını üzerimde tutarken kucağımdan indiğinde boynumu kütleterek elimin tersiyle dudaklarımda kalan tadı silebilecekmişçesine ovuşturmaya çalıştım. Kadının eteğini çekiştirerek yürüyüşünü seyrederken yalnızca sırtını görmeme rağmen içimdeki arzu dalgası bir inişteydi bir yükselişte. Geri çağırmak istemediğimden başka birine takılmak adına ortalıkta göz gezdiriyordum fakat hızlı bir şekilde kendini yanımdaki sandalyeye atan Jimin yüzünden yarıda kesilmişti.
"Bir an sizin de burada sevişeceğinizi düşünmüştüm."
"Olabilirdi," dedim omuz silkerek. Elindeki yeni açılmış bira şişesini görür görmez uzandığımda engellemedi, benim için getirmişçesine uzattı. "Ama olmadı."
"Şu günlerde iktidarsızlık problemleri yaşadığını düşünüyorum."
Duyduğum saçmalıkla neredeyse ağzımdaki büyük yudumu tükürecektim. Jimin her zaman yersiz ve anlamsızca konuşurdu, kısacası patavatsızın tekiydi. "Yine başladın," dedim göz devirerek. "Bir şeyi kafana taktın mı, yineleyip duruyorsun."
Kıkırdadı, omzuyla omzumu dürttü, "Neden acaba?" diyerek mırıldandığında duymam için yakınıma geldiğinin farkındaydım. Umursamadım, tavırları canımı sıkıyordu, karşılık vermek istemiyordum. Görmezden gelmek en iyi seçenekti, bu yüzden sohbeti döndürmek adına, "Jiaer nerede?" diye sordum. Sabahtan beri ortalıkta gözükmemesi normal değildi.