2.BÖLÜM "Hanımefendiyi de alın."

185 20 10
                                    

**

Selamünaleyküm! Yeni bölüme hoş geldiniz...

Bismillahirrahmanirrahim...

**

İmtihan!

Evet, bu hayat gerçekten bir imtihan. Bazen kazandıklarımızla, bazen de kaybettiklerimizle. Kimi zaman annemizle, babamızla; kimi zaman malımızla mülkümüzle. Her türlü mutlaka bir imtihan içindeyiz. Tamamlamamız gereken ve bir gün bitecek olan bir imtihana tabiyiz.

Ömer de bir imtihana tabi. Çok küçükken başlamış olanlarından hem de. Zaman ilerledikçe büyüyen bir imtihan sanki. Her kalkışında yine düşmeye zorlayan, tam güleyim derken tekrar ağlatan bir imtihan onunkisi. Dikenlerin, taşların, tuzakların eksik olmadığı ama çıplak ayakla geçmeye çalıştığı bir yol gibi.

Şimdi yine bir tanesini yaşıyordu işte. Karşısında hangi ağaçtan yapıldığını bilmediği bu tabut ona sanki aynı şeyleri tekrar yaşatıyordu. Havanın soğukluğuyla birleşen rüzgar ise sanki tam da o günkü gibi esiyordu. Etraf sanki o günkü gibi sakindi. Ya da o yine kendisinden başka kimseyi duymadığından öyle sanıyordu. Boynu yine büküktü. Gözlerinin feri kaçmış, yüzü buğday tenine rağmen bembeyaz kesilmişti. Aynaya bakmaya cesareti olmadığı bir görüntüydü bu. Çünkü eğer bakarsa...

Gözlerini sımsıkı yumup gelen bir damla yaşı hemen elinin tersiyle sildi. Eliyle kendine gelmek için yüzünü sıvazlarken omzunda bir el hissetti.

"Ömer, iyi misin kardeşim?"

Ali Haydar az çok biliyordu onun nasıl olduğunu ama yine de sormak istedi. Kendini biraz olsun yalnız hissetmemesi için sıkı sıkı tuttu omzunu.

"Bir su iç istersen?"

Ömer başını iki yana sallayıp onu reddederken kendini toparlamaya çalıştı.

"Namaz ne zaman kılınacak?"

"Hoca gelir şimdi, saflara geçelim."

İkisi beraber saflara yerleştikten sonra onlarla beraber birkaç kişi daha gelmişti. Toplam on kişiyi bulmayan bu topluluğu görünce Ömer'in de Ali Haydar'ın da içi burkuldu. Öyle ya, kimsesiz bir gencin cenazesinde en fazla kaç kişi olurdu ki?

Hoca geldikten sonra gerekli olan konuşma ve duayı yapıp cenaze namazını kıldırmıştı. Namaz bitiminde Ömer, Ali Haydar ve birkaç kişiyle beraber tabutu kaldırdılar. İstikametleri belliydi, mezarlık. Kimsesizler mezarlığı...

**

Ömer bitirdiği Fatiha suresinden sonra vefat eden gence dua edip ellerini yüzüne sürdü. Karşısında dualarını bitirmiş, kendisini bekleyen, kardeşi yerine koyduğu Ali Haydar'a başıyla gitmelerini işaret edip mezarlığın başından ayrıldılar. Ömer'in geçmişi hatırlamasının yanı sıra bir de yetişemediği gencin yanan imanı kendisini gerçekten sarsmıştı. Bu durumu ilk kez yaşamamış olmasına rağmen her seferinde sanki ilk kez yaşıyormuş gibi canı yanıyordu. Göğsünün sol tarafında hissettiği ağırlık gittikçe artıyordu. Fiziksel olarak gayet dinç olsa da ruhu çoktan çökmüş gibiydi. Başındaki migreni aratmayan ağrı ise onu daha da zorluyordu. Fakat dayanmak zorundaydı. Her şeye rağmen ayakta durmak zorundaydı.

"Ömer iyi misin sen?" diye sordu Ali Haydar. Yüzünü buruşturmasına bakılırsa bir sıkıntısı var gibiydi Ömer'in. "Yine başın mı ağrıyor yoksa?"

Ömer konuşmadan yalnızca başıyla onayladığında sordu.

"Ağrı kesici vereyim mi?"

Ömer gerçekten başını çok kötü zorlayan bu ağrıyla baş edecek gibi değildi. Başıyla tekrar onayladığında Ali Haydar cebinden ilacı çıkardı. Böyle bir şey olacağını tahmin ettiğinden hazırlıklı gelmişti.

ACILARA RAĞMENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin