Kral Jongin, görkemli yatağından uyandığında, ne kadar üşüdüğünü fark etti. Üşüyen kalbi değil, bedeniydi. Neden kalbi olsun ki hem?
Zümrüt yeşili perdelerini çektiğinde, dışarıyı görmesiyle anlamıştı nedenini. Çünkü her yer bembeyaz karla kaplıydı. En sevdiği mevsim biran önce geldiği için, Tanrı'ya şükranlarını da sunmadan geçemedi.
Üstünü giyip, ihtişamlı pelerinini üstüne geçirirken, gözüne sehpanın üzerinde ki bileklik ilişti. Eline aldığı gibi saraydan çıkmaya niyetlendi.
Tam çıkacağı sırada, arkasından Jongdae'nin sözleri kulaklarına çarpıverdi.
"Nereye gidiyorsunuz kralım? Benimde gelmemi ister misiniz?"
"Hayır Jongdae, gelme. Ve nereye gideceğim seni ilgilendirmez."
Jongdae, Jongin'in duyduğu sözleri ile afallamıştı. Bir gün iyi olsa, diğer günler, kötülük bedeninde zehir gibi dolaşıyordu diye düşündü. Tanrı aşkına! Ne kadar da dengesiz kral bu böyle.
---
Jongin, birkaç gün önce geldiği pazara gelmişti. Bileklikleri satan çocuğu görmediğinde, üzüntü kaplayıverdi içini. Ah, doğru ya hava soğuktu ve çocuğu görememesi normaldi. Tam arkasını dönüp gidecekken, biranda testi satan çocuğu gördü. Belki nerede olduğunu bilir düşüncesiyle, yanına ilerlemeye başladı.
Minseok, kralı görünce şaşırmıştı. Umarım testileri mi alıp parasını öder de, biraz fakirlerin zengini olmuş olurum gibi ümit kapladı içini.
"Ah, merhaba çocuk. Adın ne acaba?"
"Adım Minseok ve ben çocuk değilim kralım."
Minseok sinirlenerek krala çemkirdi adeta. Çocuk değildi o bir kere. Dış görünüşü bu kadar tatlıysa ne yapabilirdi ki?
"Her neyse. Yanında bileklik satan çocuk vardı. O nerede?
"Evinde. Annesine bakıyor. Kadın felç sonuçta." diyerek imalı bir şekilde konuştu Minseok. Jongin aldırmayarak devam etti.
"Adresini verebilir misin Minseok? Ona ulaşmam gerek?"
"Neden? Ne yapacaksınız? Yoksa annesine mi yardım edeceksiniz? Ah, siz mükemmelsiniz kralım."
"Ne saçmalıyorsun? Bana ne annesinden. Hadi ver şu adresi."
Minseok, Jongin'in söyledikleri ile gözleri doldu. Sinirle bir şekilde, krala Kyungsoo'nun evinin adresini söyledi ve Jongin, teşekkür bile etmeden oradan ayrıldı. Halbuki Minseok, en yakın dostunun annesine yardım ederde, Kyungsoo bu eziyetten kurtulurdu diye umutlanmıştı. Sahi, kendisine de bu umut dolu hayaller nereden geçti böyle diye düşündü? Ah, tabi ki de umut dolu, saf, temiz kalpli Kyungsoo arkadaşındandı.
----
Kyungsoo'nun, yine mutfaktan çıkmadığı günlerden biriydi. Hava soğuktu ve bu soğukta pazara giderse hastalanacağını düşündü. Hastalanmaması gerekiyordu. Ne de olsa ona bakacak biri yoktu. Sağlıklı olmalıydı ve annesine bakması gerekti.
En iyi yaptığı yemeklerden olan erişteyi yapmaya koyuldu. Ocağın başında biraz zaman geçirdikten sonra, gözüne pencerede ki bir siluet ilişti. Daha iyi görebilmek için yaklaştı ve görüş açısına bir an da kral Jongin girdi. Bir süre idrak edemedi ve şaşırıp kaldı. Zilin çalması ile kendine geldi. Koşarak kapıyı açtığında karşısında kralı görünce, yine ufak çaplı bir şok yaşadıktan sonra, ağzından zorda olsa kelimeler dökülmeye başladı.
''K-Kralım ne işiniz var burada?''
''Bu soğukta kapıda dikilmekten yoruldum. İçeri alsan diyorum?''
''Ah, tabi geçiniz.''
Jongin içeri girdiğinde, kapalı olan odaya ilerlediğinde, Kyungsoo onu durdurdu. Orayı girmemesini söyleyerek, diğer odaya geçmesi gerektiğini vurguladı. Jongin, meraklandı o an. Sonunda merakını bıraktıktan sonra, diğer odaya geçmeye karar verdi. Girdiği anda, oda da bir koltuğun bile olmadığını farketti ve sinirlendi.
''Hey çocuk! Koltuk denen bir şey bulunmaz mı bu evde? Nereye oturacağım ben?''
''Ben üzgünüm. Durumumuz iyi değilim kralım. Size sandalye getireyim en iyisi.''
Kyungsoo mahcup bir şekilde konuştu. Evleri hem küçüktü, hem de oturacak bir koltukları bile yoktu. Sefil bir çocuktu. Ne yapabilirdi ki?
Jongin sandalyeye oturduğunda, Kyungsoo mutfağa gitti. Daha sonra, elindeki tepsiyi eskimiş olan sehpaya koydu ve kralının önüne yerleştirdi. Jongin, tabaktaki eriştenin kokusu ile büyülenmişti adeta. Yemeğe başladığında kendinden geçti. Hayatında yediği en güzel yemek olduğunu düşünmüştü.
Jongin yemeğini yerken, Kyungsoo minderin üstüne oturmuş, kralını izliyordu. Hayranlıkla dakikalar boyunca onu seyretti. Jongin, onu seyrettiğini fark etse de, umursamadan kıtlıktan çıkmış gibi yemeye devam etti. Kyungsoo, yemeği bitirdiğini gördüğünde neden buraya geldiğini en sonunda meraklanıp sormaya başladı.
''Yanlış anlamayın kralım, ama neden buraya geldiniz acaba? Nereden buldunuz evimi?''
Jongin cebinden bilekliği çıkararak ona gösterdi.
''Arkadaşın, Minseok söyledi adresi. Bu elimde gördüğünü de, senden bir kaç gün önce almıştım. Bunu, her taşına adımın harflerini kazıyarak ismimi oluşturmamı sağlar mısın acaba?''
''Şey, ben sadece bileklik yaparım, yazmayı hiç denemedim. Ama sizin için denemeye çalışırım'' diyerek kalp şeklindeki gülüşünü kralına sundu.
Jongin, Kyungsoo güldüğünde gözleri irileşti. Hayatında yediği en güzel yemekten sonra, en güzel gülümsemeyi de görmüştü. Bilekliği Kyungsoo'ya vererek evden gitmeye karar verdi.
''Umarım biran önce kazabilirsin. Bu arada, o ısrarla sokmadığın oda da kim var?''
''Annem var. Felçli annem. Eğer ona yardım edersiniz, istediğinizi yapabilirim kralım.''
''Yah! Sen kim oluyorsun da bana böyle bir teklifte bulunuyorsun? Hiç kimseye yardım etmem ben. Dediğimi yap, yoksa senin için kötü olur. Koltuğu olmayan bir sefil olduğun gibi, evi olmayan bir sefil olursun!''
Jongin'in dediği sözler üzerine, Kyungsoo ağzını bile açamadı. Yapardı tabi kide. Kraldı ne de olsa.
''Bu arada adın ne çocuk?''
''Kyungsoo, kralım.''
''İyiymiş. Bilekliği tamamladığında sarayıma gelip bırak ve karşıma çıkma bir daha.'' diyerek evden ayrıldı Jongin.
Kyungsoo, son sözleri duyduğunda içi parçalandı resmen. Aylarca onu görmeyi planlamıştı ve en sonunda mucize gibi onu bulup, görmüşken bir daha karşısına çıkmamak zorunda kalmak acı verirdi. Ama eğer o Kyungsoo ise çıkardı. Vazgeçmezdi. Ona, en sonunda kendini kabul ettireceğini ve yardım edip, hayatının merkezi olacağını biliyordu.
Kyungsoo, ilk gördüğü birine aşık olacak cinsten biri değildi. O, bırakıp gittiği için kendini kral Jongin ile yetinmek zorunda kaldığını hissetti ve kafayı ona takmaya karar verdi. Belki onun acısını bundan çıkarıp mutlu olabilirdi diye düşündü. Çünkü kendine yaşatılan acıları birinden çıkarmak insanı zafer kılmakta bırakmış olurdu ve güçlü hissettirirdi. Kyungsoo'da bir yolunu bulup, kral Jongin'i kendine aşık ettirecekti ve o zalimi acınacak hale getirecekti.
O zalim bir kralsa, Kyungsoo'da zalim bir sefil olurdu. Kısasa kısas...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Oh My King! | KaiSoo
FanfictionKore'nin kralı Kim Jongin. Acımasız, merhametsiz bir kral. Bir çocuk için hayatını, kalbini nasıl değiştirebilir ki?