Kyungsoo, sabahın erken saatlerinde saraydan ayrıldı. Kral Jongin'i hala sevmeye devam etse de, saray onu boğuyordu ve kötü anılar aklına geldiği sürece orada kalmanın ona iyi gelmediğini düşünüyordu. Bir süre boyunca Jongin'den ve saraydan uzak kalmanın yararına olacağını düşündü.
Evinin kapısının önüne geldi ve heyecanlı olduğunu fark etti. Kapıyı açanın, Minseok'un annesi olduğunu gördüğü an ise içi sızladı. Yavaş adımlarla içeriye geçti ve üzgün bakışlarını kadının yüzüne çevirdi.
"Neden üzüldüğünü biliyorum Kyungsoo. Savaş kazanıldı ve senin dışında herkes öldü."
"B-Ben üzgünüm, onu koruyamadığım için. Lütfen affedin."
"Affedilecek bir şey yok. Oğlumun adına mutluyum. O hep kahraman olmayı isterdi ve oldu. Sende kendini üzme artık."
Kyungsoo kadının yüzündeki gülümsemeyi gördüğünde şaşırsa da, rahatladı. Annesini çok fazla özlemişti ve onun bulunduğu odaya adımlarını attı. Kapıyı açtığı an yatağında olması gereken annesini göremediği için, korkudan gözleri büyüdü.
"Annem n-nerede?"
"Ah, korkma Kyungsoo. Annen iyileşti."
"Ama bu nasıl olur?!"
"Kral Jongin sayesinde. O kadar mükemmel biri ki annene yardım ettikten sonra, bize bir dükkan ayarladı. Senin eskiden yaptığın bilekleri, bizde yapmaya başladık ve pazar yerine orada satıyoruz. Durumumuz gayet iyi."
Kyungsoo duydukları karşısında yeniden şaşırmadan edemedi. Kral Jongin hangi ara bu kadar değişmişti?
----
Kral Jongin, o gittiğinden beri odasından biran olsun çıkmamıştı. Günlerce içmekten ve uyumaktan başka bir şey yapmıyordu. Sarhoş olduğu ya da olmadığı her saniye bile Kyungsoo'nun ismini sayıklıyor ve onu istediğini dile getiriyordu. Odasına girip yemek bırakan hizmetlilere, onun sadece Kyungsoo'nun yüzüne hasret olduğunun, onu bu saraya getirdiklerinde kalbinin iyileşeceğinin gibi zırvalıklarından bahsediyordu. Saraydaki hizmetliler kralın bu haline acımadan edemiyordu. Dostu Jongdae bile acıyıp üzülse de, biraz daha zaman geçmeden Kyungsoo'yu bu saraya getirmenin iyi olmayacağını bildiği için elinden bir şey gelmiyordu.
Jongdae kapıyı tıklattıktan sonra, sessiz bir şekilde içeri girdi. Gözleri tahtında oturmuş, kral tacına anlamsız bakışlar atan Jongin'e kaydı. Biran en değerli mücevherler ile yapılmış tacın yere fırlatılmasıyla gözleri büyüdü.
"Bu lanet olası şeyin süsten başka bir işe yaradığı yok."
"Ne yaptığınızı sanıyorsunuz? Bir kral için o değerli şeydir ve miras olarak size emanet edilmiştir."
"Umurumda değil. Benim için tek değerli olan o çocuk anladın mı?! Bana Do Kyungsoo'yu getir. Hemen!"
"Üzgünüm bunu yapamam."
"Neden?!"
"Bak Jongin, onun saraydan uzaklaşıp bir süre dinlenmesi gerek. Yaşadıkları kolay değil."
"Haftalar geçti ve hala dinlenmedi?! Yeter artık, gidip kendim getireceğim. Onun olması gereken yer, benim yanım."
"Dur!"
"Ne var Jongdae?"
"Biraz daha zaman ver. Ona ve kendine. Onun karşısına bu bitkin ve ölüden farksız olmayan halin ile mi çıkacaksın? Günlerdir içmekten sarfettiklerinin ve hareketlerinin farkında bile değilsin. Leş gibi kokuyorsun ayrıca. Kendine gel biraz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Oh My King! | KaiSoo
FanfictionKore'nin kralı Kim Jongin. Acımasız, merhametsiz bir kral. Bir çocuk için hayatını, kalbini nasıl değiştirebilir ki?