Okuyucumlar ben sizi nasıl seviyorum yaa. Nasıl mı? Çiğköfteyle marulun uyumu diyim siz anlayın. 1.9K için hepinize minnettarım. Bu bölüm için özel bir etkinlik yapıyoruz. Bölümde bulduğunuz en favori cümleyi yoruma yazın. En beğendiğime yeni bölüm ithaf olacak. İyi okumalar..:*
Bölüm şarkısı; Lana Del Rey-Backfire
Luke'u görmemle afalladım. Çok üzgün görünüyordu. Benim yüzümden olamaz herhalde. Kısa süreli ve geçici bir olaydı bu. Bana baktı. Buruk bir gülümsemeyle:
"Sevgilini getirdim Bayan Ross." Ross'u bastırmıştı. Birden histerik bir kahkaha attım. Benim sevgilimin olma ihtimali, uzayda yeni bir gezende bulunup yaşayan panda olması gibi bir durum olurdu. "Neden gülüyorsun?" dedi tek kaşını kaldırarak imalı bir şekilde.
"Benim sevgilim olamaz ki. Hayır yani, sözlükteki çirkin kelimesinin hayat bulup, impartorluğunda kraliçe olmuş biriyim. Benim seven sevgilim olamaz, beni neden sevsin ki hem? Ben bile ke-"
"Başını vurduğunda telefon konuşmanı sevgilinle yaptığını söylemiştin ama?" Sorumsar bir hali vardı. Ve ben bunu beğenmedim.
"Ne sevgilisi? Bizi hastaneye getiren yaşlı amcanın taksi durağını aramıştım. Yaşımdan olgun gösteriyor olabilirim de o kadar değil Bay beni de kütüğüne 2 dakikada aldıran Hemmings."
Dudağının bir kenarı alayla kıvrıldı. "Dışarıda bulunan kızgın bir adet Bradley öyle demiyor ama."
"Ne Bra-" derken kapı açıldı. ,Yeter artık sözümü kesmeyin ama. Hey! beni duyan var mı? Burada can çekişen birisi var, adı Sarah Ross. Tanır mısınız? Belki beni tanırsınız ama.. Kapıdan girenin gerçekten Bradley olduğunu bilmiyor veya onun kim olduğunu tanımıyor olabilirsiniz. Bradley, benim eski sevgilim sayılırdı. Onu sevmiyodum, en ufak bir hoşlantı dahi hissetmiyordum. O her okulda olduğu gibi popüler kötü çocuk çetesinin başıydı. Eğer ki onunla çıkmazsam Acacia'nın zarar göreceğini söylemişti. 2 ay sonra üst sınıflardan biriyle yiyişirken yakalamıştım. Ayrılmak için büyük bir bahaneydi benim için. Onu isitemiyordum. Ama lanet olası rüyama dahi girmişti. Hem de Luke'un olduğuna! Ve ben.. Rüyamda ondan nefret etmiyordum. Hayır bu bir işaret değil, fakat onun şuan karşımda dikiliyor olması gerçek tabii.
"Selam güzelim. Ben yokken buna kadar düştün mü yani? İnanamıyorum." Bana yaklaştı ve elini omzuma attı. Hemen kolundan tutup geri ittim.
"Bu dediğin kişi, şuan benim yeni sevgilim. İnana biliyor musun?" dedim hasta yatağında ondan uzaklaşmaya çalışırken. Hemen kızgın bir hale büründü ve ayağa kalktı.
"Ne yani sırf sarışın ve mavi gözlü olduğu için mi. Sen busun zaten. Tipine bakıp seçiyorsun erkeğini. Ne düşündüğü önemli değil. Bunu seni ilk gördüğüm anda anlamalıydım zaten, seni sürtük!" O, sürtük mü dedi bana o. Toplanın kavgayı sevenler, seveceğini bilmeyenler ve sevecekler. Luke'a baktı. Şaşırmış bir vaziyette bir bana, bir Bradley'e bakıyordu. Sanırım onu da rol için de olsa sevecek bendim. Konu bu değil. Brad'e döndüm.
"Bana bak. Sanki ben senin beni iddia için sevdiğini bilmiyorum. Üzgünüm, oyununuzu bozmak istemezdim fakat Jensen bana herşeyi anlattı. İlk hanginiz beni becermeyi becerirse, iddiayı kazanacaktı." Gözlerim yanmaya başlamıştı fakat ağlamamalıydım. "Hem bunun için iyi davranıp sevdiğini söylüyorsun, hem de kızıyorsun. Senden başka ne olurdu ki zaten, seni orospu çocuğu!" Yüzü kızgınlıktan o kadar kırmızılaşmıştı ki! Ben bunu bu kadar zamandır beklerken tam anına denk gelmişti.
"Ama sana son bir şey söyleyeceğim. Biraz yaklaşır mısın?" Kızgın da olsa yaklaştı. Ve yüzünü eğdi. Çaktırmadan yüzümü Luke'a döndüm. Kafasını salladı. Yapacağımı anlamıştı. Bradley'e döndüm. Ellerimi boynunun iki yanına koydum. Alnımı onunkine yasladım. Sağ elimi yanağına getirerek okşadım. Bana arzu dolu gözlerle bakarken, dudağına doğru eğildim ve fısıldadım;
"Sadece.." yutkundum."Siktir git!" Yanağını okşamayı bırakıp tokatı yapışdırdım. Budur! Luke hemen ayağı kalktı ve bileğimi tuttuğu gibi koşturmaya başlayıp odanın kapısından çıkarttı. Kapının önünde Bradley'in çetesini gördüm. Evet, evet. Klasik biz kötü çocuğuz bizden korktun bakışları. Unutmadan, merdivenlerin başında durup orta parmak çektim. Luke zaman kaybetmeden kollarını belimin ve dizlerimin altına yerleştirip kucağına aldı. Hem hızlıca gidiyor, hem de ağzında bir şey mırıldanıyordu. Çılgınca bir çığlık daha attım. Luke ise aldırmadan koşmaya devam etti. Hastaneden çıkar çıkmaz arabaların olduğu kısma yöneldi. Arkadan gelen adım hızları yaklaştı. Bir BMW X3 önünde durdu. Anahtarı alıp, arabanın kilidini açtı.Sürücü koltuğunun yanına oturttu. Kendisi de sürücü koltuğuna geçti. Arabayı hemen çalıştırıp, resmen gaza kökledi. Yaklaşık 6-7 dakika sonra "A-man Tan-rım!" başlığı altındanda çılgınca bir çığlık attım. Durumu göz bulundurursak attık. O da bağırmıştı. Uzaklaştığımızı fark edince arabayı sol tarafa çekip durdurdu. Çok masum ve heyecanlı gözüküyordu. Ayrıca da çom sevimli kıldığı bir gerçek. Heyecanlı bir şekilde koltuğa yaslandı.
"2 yıldır hiç böylesine eğlenmemiştim." Bana döndü "Teşekkür ederim."
"Önemli değil"dedim. Gözlerim yanmaya başladı. Aslında bir insanı mutlu edebilmenin verdiği hazdı bu. Bir de başımıza almıştık belayı. Yüzümü saçılma kapatarak kucağıma eğdim yüzümü. İşaret parmağını çeneme koyup yüzümü ona çevirdi.
"Hey! Neden ağlıyorsun ki şimdi?"
"Göbek deliğinde biriken kir gibiyim." dedim. O da bana 'O ne biçim bi benzetiş tarzı öyle?' bakışını atti. "Evet maalesef varım, olmasam iyi olurdu ama varım. Ve insanları rahatsız ediyorum." dedim. Hayır ağlamıyorum, arabada tuvalet olmadığı için gözümden işiyorum sadece.
"Bak sen onları bilmezsin. Ünlü olmana aldırmazlar, senin de başına bela sardım." devam edicek kelime ararken arabanın yan aynalarından yola bakmaya çalıştım. Hayır, hayır olamaz, izin vermiyorum. Gözlerimi yumup koltuğa gömüldüm ve mırıldandım;
"Aman Tanrım!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Blue Paradise ▲ Hemmings
FanfictionMavi, mavi diye ölüp, mavi cennete gidecek bir kızım gibi..