Bir süre öyle kaldı. Hormonları bozuldu her halde. Fesat yapmayın, görme hormonları varsa onlar yani. Kalk da diyemedim. Gene öpüşmüş gibi bir olay olmasın diye. Mavi, dedi iç sesim. Luke felcini atlattı ve şaşkın ifadeyle bana baktı. "Mavi?". Sorumsar bir halde söyledi. Tabii sonunda ayağa kalktı ve kapıya yöneldi. Şükür! Ben de iç sesimle ufak çaplı bi tartışmaya girdim. Ve kaybettim. Sesli düşünmemi sağladı o da ben olduğum bir şey diyemedim çünkü gerçekten düşündüğüm şeyi söylemişti. Mavi gözüş. Gözüş ne lan! Maviş gözdür o. Yok yok uyku sersemiyim ben. Kafamı kaldırdım. Luke hala bakıyordu. İlk önce odanın banyosunun, sonra da giriş kapısını gösterdim. Bu hem duş alacağım hem de giyinmek anlamına geliyordu. Anladı ve çıktı. Akıllı çocuk (!). Duşa girmek amaçlı ayaklandım. Banyonun kapısına doğru ilerledim.
...
Dün nasıl geldiysem, öyle giyindim, eve uğrattırmadılar da. Saçımı da ev topuzu şekline getirdim. Aşağıya doğru giden merdivenlere dadandım. Masaya oturabildim. Krep, yehu. En sevdiğim. Kedi ciğere nasıl davranıyorsa, ben de öyle yaptım. Caniyim ben. Tabii değişik bakışlara maruz kaldığım doğrudur. Meyve suyumdan da aldım. Eve gitmek için anahtarı almak amacıyla kalktım. Nereye gibisinden baktılar.
"Dün eve uğrayamodomuğz içon, kıyağfetömü almaya."dedim. Diyemedim. Ağzım doluyken konuşmak zor da biraz. Neyse yutabildim. "Çünkü havaalanına gidicez, belki de hayatımın aşkını orada bulacağım. Kola izli botlarla olmaz." Hak verdiler. Haklıyım!
*****
Çok rahat giyinmeye çalıştım, alışverişe gideceğim sonra çünkü. Şuan Acacia'yı bıraktık, gitti yani. Gavurlara gitti. Ben ona güveniyorum da çevreye güvenmiyorum canım. Apartmanın önüne geldim. Çantamdan deodarantımı almaya çalıştım. Bu yüzden de çantamda en önemli eşyaları koyduğum fermuarlı bölümü açtım. Orda anahtar, eyeliner, telefonum falan olur hani. Deodarantı aldım. Sonra Chanel aylaynırıma ve iPhone 6 Plus'ıma baktım. Kıskanın. Zengin bir arkadaşım var benim. 4 eşyadan 2'sine baktım. 1 tanesi elimde. Hepsi burda yani. Matematik de iyi bende. 4-3=1. Yani. Yani? Anahtarım. Bebeğim, evimin kapısı, güvenliğimin anası yok. Nerede, nerede, nerede? Giderken Acacia'nın çantasına koymuştum, çantalar benziyo ama. Yetiştirme acelesi bi de. Geri geliriz ümidiyle. N'apcam ben ya. Acacia'yı bırakalı yeni oldu. Aramıyayım mesaj atıyım.
"Acacia, anahtar sende mi?" Bekledim tabii canım.
"Ayy, olamaz, benim çantamda. Uçak kalkalı da baya oldu yani. Off, of!"
"Evsiz mi kaldım ben. Hiç iPhonesi olan biri sokakta kalır mı? Nerde kalacağım ben?"
"Dur bir. Calum'larda kal. Boş oda da var. 1 hafta zaten sonra yanımdasın bebeğim. "
"Uçur beni " dedim.
":)" yolladı. 8 harf 2 kelime mesajıma gülücük he. Gelince sorarım ona. Arabanın anahtarı bende şanslıyım yani. Calum'lara sürdüm. Yakın sayılır, vardım hemen. Calum açtı.
"Hoşgeldin." dedi tebessümle. Arkada somurtkan Luke, çok uyumlular ya. "Acacia haber verdi bize, gel."
"Alışverişe gideceğim ben."dedim. "Ama çok yoruldum çantaları taşıyamam gelsene sen." dedim.
"Ben gelemem, futbol antremanım var. Luke gelsin. Güçlüdür o hem." dedi ama gülüyor. Belli ciddi değil. O mu güçlü olacak?! Şaşarım. Yırtarım t-shirtünü kaslarına bakarım. Sapıklaşmayın lütfen sıfır kol giyiyor zaten. Of'ladı ve geldi. Sürücü koltuğuna oturtturdum.
"Gitme amacın ne ya senin. Garezin mi var?"
"Hayır, rüya gördüm çocuk ben." Şaşkalozcasına baktı. Bende anlatmaya başladım.
<<<<<<>>>>>>
"Siz bayan Sarah Ross, bay yırtık pantolanla evlenmeyi kabul ediyor musunuz?"
"Eeeeveettt."dedim. Ayakkabılar alkışladı.
"Siz bay yırtık pantalon, bayan Sarah Ross'u eşiniz olarak kabul ediyormusunuz."
Bacaklarını oynattı evet demek. Bu sefer de eldivenler alkışladı.
"Ben de modanın bana verdiği yetkiye dayanarak sizi tarz ilan ediyorum." Büyük bir tufan koptu.
<<<<<>>>>>
"Anladım ben seni psikolog arkadaşlar edindirebilirim yani." dedi Luke.
"Bir git ya" yaptım yani. Aynı anda dil çıkardık. Sonra aynı anda tebessüm ettik, güldük yani, kabul böğürdük. Girdik AVM'ye sonunda. 2.Kat için asansörle arkadaşlık kurduk. O olmasa benim kimseyle çıkacağım yok. Yalnızlıklıktan ölen benin dramı. Zara'ya girdik. Geçen gördüğüm kot yırtık pantolona sarıldım hemen. Denemeye gittim. Biraz zor oluyo kot pantoların giyinmesi bilindiği üzere. Giydim ve Luke'a göstermeye gittim. Kabinlerin önündeki koltuk pofuduğa oturmuştu. Elinde iki adet Starbucks, alırım bir dal. Pantolonu gösterdim.
"How do you fit all that in them jeans?(O kot pantolona nasıl sığıyor?)" dedi Wiggle'dan alıntı yaparak. Vay sapık!
"Güzel mi?"dedim.
"Evet."
"Beğendin mi?"
"Evet."
"Cidden mi?"
"Hayır." deyince somurttum ben.
"Şaka şaka güzelde sen bozmuşsun." dedi. Enseye geçirdim bi tane.Tökezlerken aldım Starbucks bardağını elinden. Kasaya yöneldim. Evet hala o yırtık cool kot, cool kızlar gibi durmamı sağlayan pantolonlaydım.Nedenini tanımlarken anlattım. Karşıda Obey mağasını gördüm. Bu kot pantolona da bir Obey çok cool durur be. Kaşlarımı kaldırıp hafiften Obey'i işaret ettim gözlerimle Luke'a. O anladı beni. 1,2,3 vee koşmaya başladık. Siyah ağırlıklı zımbalı Obey benim. Obey yazı zımbalarla yazılmış yani. Ayağım takıldı, yerle öpüşcekken. Luke tuttu. 2 saniyecik. Koşmaya devaaammmm! Tam ulaştım Luke da geldi. Ben Obeye baktım, o bana.Sonra ben ona, o Obey'e. Sonra birbirimize ve sonuç Obey'le fantazi. İkimizde çekiştirmeye çalıştık şapka savaşı. Ve sonra tanıdık bir ses...
Bu hikaye sevilmedi gibi gibi. Vote ve yorum, özellikle yorum, yorum demişmiyd,m, hazır vote konusu açılmışken yorumu unutuyodum.. Yani yorum isteriz. Okuduğunuz için teşekkürler, değerlisiniz :* :) Bu bölüm resmen ürün yerleştirme hjbfjk
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Blue Paradise ▲ Hemmings
FanfictionMavi, mavi diye ölüp, mavi cennete gidecek bir kızım gibi..