...
"April Williams, mükemmel hayatını onu tekrar kazanabilmek uğruna terk etmeye hazır mısın? "dedi bu ona dev gibi görünen kanatlı ölüm meleği.
Son bir kez düşündü, böyle bir cezayı hak etmek için ne yapmıştı? Bir an gözlerini yaratığın, göremediği aydınlık yüzünden ayırdı. Bayılan annesinin yattığı hastane odasındaydı. Oraya ne zaman geldiğini bilmiyordu.
Annesi uyanmıştı. Uyanmak denebilirse. Gözünden süzülen yaşlar kurşun gibi kalbine saplanırken April kendine hakim olamadı.
Tek istediği ailesine sarılıp 'Ben yaşıyorum, buradayım! ' demekti. Yanlarına koştuğunda ise onlara dokunmasına ramak kala o lanet aura tarafından hastane odasının sağ uç köşesine fırlatılmıştı.
Fiziksel bir acı hissetmemişti, zaten hissetmiş olsa bile yüreği en derin acının koyu kırmızısı ile bezenmiş kanını yayarken vücuduna, fark edemezdi.
Tüm benliğini saran soğukluğa dayanamayıp babasına sarılmak istedi. Babası tıpkı April küçük bir çocukken yaptığı gibi kocaman kollarıyla onu ısıtacaktı. O ise babasını teselli edip huzur içinde uykuya dalacaktı.
Ama yine o aldatıcı ışık tarafından odanın sol uç köşesine atılmıştı.
Artık en küçük umut parıltısı da sönmüştü, o ölüydü.
Ama hayatında en çok sevdikleri yaşıyordu. Onlar için bu cehennem arafından kurtulmalıydı.
Bu teklifin ceza olup olmadığını tekrar düşündü. Şu an bu şans onu tünelin sonundaki ışıktan uzak tutan tek şeydi. Şimdi bu şansa daha sıkı sarılma zamanıydı.
"Cevabımı zaten biliyorsun."
"Evet ve yapman gereken bir şey daha olduğunu da biliyorum." diye cevapladı ölüm meleği karanlığı ve aydınlığı ironik bir şekilde April'ın yüzüne çarparken.
April tekrar etrafına baktığında bir camın arkasından kendisinin yarı ölü bedenini izleyen Dylan'ı gördü. Attığı her adımda gözünden yaşlar birer birer damlarken uzaktan yaklaşan en yakın arkadaşı Cindy'yi fark etti.
Artık sayısını bilmediği kadar göz yaşı acımasızca yanaklarından süzülüyordu. Cindy, Dylan'ın koluna girdi. April ise sadece bir adım arkalarında çaresizce durabildi.
Dylan ve Cindy'nin yanına gelmeyi zar zor başarabildiğinde ikisinin gözünde de tek bir duygu gördü.
Suçluluk.
"Benim hatamdı. Böyle olacağını nereden bilebilirdim ki? Orada..." dedi Dylan ama Cindy onu susturdu ve ona sadece sarıldı.
"Bizim hatamız değildi. Ben de çok üzgünüm ama şu an yapacak bir şey yok." dedi Cindy, Dylan'ın sırtını okşarken. Sanki April'ı değil Dylan'ı on yıldır tanıyor gibiydi sözleri ve bakışları.
April, ölümün sildiği son anları içine gizlenen ihaneti unutmuş kehribar gözleri ile nişanlısı ve en yakın arkadaşına anlamsızca bakarken ölüm meleği parlaklıkla sakladığı yüzünde, acıma dolu bir tebessümle bekleyebildi ancak.
Ölüm meleği bir süre sonra kendisine kararsızlık, acı ve korku dolu adımlarla yaklaşan April'a elini uzattı. Bu özel kız ise ölüm meleğinin elini tuttuğu anda geri dönüşü olmadığını biliyordu. Gözlerini kapattı göz yaşlarını tutabilmek için.
Boğulduğu duygular kararını değiştirmesine neden olmadan önce eski hayatını terk ediyordu işte...
Sonunda gözlerini açabildiğinde yine hayatını bitiren boşluğu hissetti. Sonu görünmeyen derme çatma bir yolun üzerindeydi. Etrafında yer yer karla kaplı kurak topraktan başka bir şey yoktu. Evinden, sevdiklerinden çok, çok uzaktaydı. Şimdi tam anlamıyla boşluğun merkezindeydi. Ölüm meleğinin elini hala tuttuğunu fark etti. Şaşırdı bir an.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kusursuz Tesadüf [Beklemede]
RomanceCharles Anderson. Bay Mükemmel. New York'ta yakışıklı bir kalp cerrahı. Sadece hayat kurtarırken kapısını araladığı buzdan kaleye hapsolmuş bir kalp. Birkaç "küçük" hata. O öldü. Mecazen. Uçağa atlayıp kendisine ikinci bir şans verene kadar. April...