"Ciddi değilsin! Bak bu şaka hiç komik değil. Çabuk haritayı çıkart geri dönüyoruz." diye bağırdı April, kendini engelleyememişti. Şu an etraflarını görünmeyen bir kubbe gibi sıkıca sarmış dingin sessizlik onun şaşkınlığı ve siniriyle çatlamıştı fakat kırılmamıştı ve April uzun bir süre de öyle olacağından korkuyordu.
"April şaka yapmıyorum, harita falan yok. Üzgünüm ama burada kaldık. Kayboduk." Charles April'a gerçeği söyleyip onun endişelerini gidebilirdi ama... Hayır bunun daha zamanı vardı. Zaten yarın bulunacaklardı. O zamana kadar bu fırsatı iyi değerlendirmeliydi.
Öte yandan April gittikçe hem soğuktan hem de korkudan üşümeye başlamıştı. Burada kaybolmak... Normal bir insanın dayanabileceği bir şey değildi. Kutupların bile daha sıcak olduğuna emindi. En kötüsü de an bu dondurucu soğukluk, rüzgar ve kaybolma durumu yüzünden, Charles ile yalnız kaldığına sevinmemesi gerektiği halde içinde uçuşanlardı.
Artık resmen delirmişti. Yüzünün aşırı domates tonundaki kırmızılığını Charles'ın soğuğa bağlamasını umdu aksi takdirde bittiğinin resmiydi. Ne olurdu şartlar daha farkı olsaydı...
Olduğu yerde tepinecekti az kalsın ama sonra kendini frenledi. O bir yetişkindi ve şu an bu duruma bir çözüm bulması gerekiyordu. Charles'ın sürekli yürümeye devam etmesi, April'ı, onu daha da uzaklara götürüp yolu iyice kaybettirmeye çalışması konusunda şüphelendirmişti. O zekiydi, elbetteki Charles'ın bir şeyler sakladığını anlamıştı. Şimdilik onu takip etmesinin tek nedeni ise, Charles'ın yolu bildiği halde bu ölümcül soğukta kalacak ve onu da yanında götürecek kadar vicdansız olmadığını ummasıydı.
"Burada duralım." April bir saniye daha ilerlese Charles'a çarpıp yere kapaklanacaktı. Bu sefer sakarlığa sebebiyet vermediği için kendisiyle gurur duydu.
Ama geleceği bilse garip durumların o an hemen geçip gitmesini dilerdi. Çünkü güneş yavaş yavaş ufka yaklaşıyordu.
En başta buraya gelmemeliydi...
Bir an bu olayın içine nasıl düştüklerini düşündü.
***
6 saat önce, Queenstown
April günün her zamanki gibi başladığı için yine aynı monotonlukta devam edeceğini düşünerek odasından çıktı. Artık geleceğini tahmin edebildiğini düşünerek kendiyle eğleniyordu, bunu yapabiliyordu çünkü sanki her gün zaman geriye sarılıyor gibi hiçbir şey değişmiyordu. Ama bugün onlardan biri değildi. Merdivenin son basamağında beyninden vurulmuş gibi kalakaldı.
Mavi kapı sonuna kadar açıktı ve Charles oradaydı. Üzerinde sibirya soğuklarına bile dayanıklı görünen koyu mavi bir mont ve aynı kumaştan siyah bir pantolon vardı. Ayağındaki botların ise sokakta giymek için yapılmadığı belliydi, April'ın boyunun yarısı kadar bir siyah sırt çantasını kaptamaya çalışıyordu.
Her şeye rağmen April onu yakışıklılığından gözlerini almıyordu. Bu adam nasıl her zaman böyle görünebiliyordu? Ona gözleriyle her dakika kalp krizi geçirtmesi adil miydi?
Sonra April gerçek dünyaya döndü. Charles gidiyordu. Onunla kalabilmek adına, onun haberi olmadan her gün ölmeyi göze almıştı April ve şimdi Charles gidiyor muydu?
Hayır, April buna dayanamazdı. O giderse bile ölmemek için çabalayacağını sanmıyordu. Karşılaşmaları için kusursuz bir tesadüf gerekmişti. Hayat ikisini tekrar karşılatıracak kadar adil olamazdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kusursuz Tesadüf [Beklemede]
RomanceCharles Anderson. Bay Mükemmel. New York'ta yakışıklı bir kalp cerrahı. Sadece hayat kurtarırken kapısını araladığı buzdan kaleye hapsolmuş bir kalp. Birkaç "küçük" hata. O öldü. Mecazen. Uçağa atlayıp kendisine ikinci bir şans verene kadar. April...