April, Margaret ve iki küçük torunu ile beraber kalacakları yere vardığında, sadece broşürlerde rastlayıp işlerinden dolayı hiçbir zaman gidemediği o küçük tatlı motellerden birini gördü.
Yeşil ve turuncunun tonlarıyla bezenmiş bazıları göklere uzanan ağaçların sakladığı bir huzur cennetine benziyordu burası. 3 katlıydı. Henüz herkes tarafından keşfedilmemiş küçük bembeyaz bir binaydı.
Önünde durdukları ışıklarla sarılmış 5 basamaklı merdiven üstündeki mavi kapının solunda akşam vakit geçirmek için ideal bir çardak duruyordu. Anlaşılan burada insanlar birarada olmaya önem veriyordu.
İçeri girdiklerinde April bir anda hissettiği sıcaklıkla gülümsedi. Bu yer, hem dışarının sert rüzgarından sonra bedenini hem de her milimde kendini hissettiren yuva sıcaklığıyla kalbini ısıtmıştı anında. Girişte, sağ tarafta arkası rengarenk anahtarlarla süslü resepsiyon bulunuyordu. Resepsiyonda kimse yoktu. Çocuklar bir anda ortadan kaybolduğunda April, Margaret'ı takip etti.
Birkaç adım sonra sağa açılan kapının arkasında, şömine bulunduran ve grup grup kırmızı, yeşil minderlerin olduğu bir oda gördü. Aynı zamanda odanın her yerinden görülebilecek şekilde yerleştirilmiş beyaz antika piyano dikkatini çekti. Bu odanın bir duvarı kitaplıktı, diğer duvarında ise çocukların çizdiği resimler vardı.
Sola açılan kapının arkasında da mutfağı gördü, beyaz ve kırmızının hakim olduğu sıcak bir ev mutfağı gibiydi.
Önlerindeki ahşap merdivenden yukarı çıktıklarında April ilk 2 katın müşteri odalarına, 3. katın ise ailenin kendi odalarına ait olduğunu öğrendi.
Margaret, April'ı krem rengi olan ve üzerinde birkaç meyve tablosu bulunduran duvarlara sahip koridorun en son odasına götürdü. Otelde şu an kimse olmadığı April'ın dikkatini çekmişti ama yanındaki odanın kapısı kapalıydı.
April'in kalacağı oda beyaz mobilyalara ve küçük bir banyoya sahipti. Duvarlar lilaydı. April, uzun bir duş alıp ona sürekli kaybettiği hayatını hatırlatan kan lekelerinden kurtulduktan sonra Margaret'ın verdiği gri eşofmanları giydi ve beyaz gardolabın karşısındaki tek kişilik yatağa oturdu. Karşıdaki sallanan sandalyeye de Margaret oturuyordu.
"Ben...size ne kadar teşekkür etsem az. Umudumu kaybetmek üzereyken bana yardım ettiniz." dedi April, artık ettiği teşekkürlerin sayısını unutmuştu.
Margaret aradaki mesafeyi kapatmak ister gibi geldi ve April'ın yanına oturdu.
"Lafı olur mu hiç? Burada istediğin kadar kalabilirsin. Fakat başına neler geldğini hala anlatmadın.Gidecek bir yerin olmadığına göre buralı değilsin." İşte April'in korktuğu soru gelmişti. Bugün tanıştığı yakışıklı adama yaptığı gibi kendini rezil etmeyecekti. Birden şaşırdı, şimdi o adam nereden aklına gelmişti ki? Şu an salak kalbi yerine edebi aklını kullanmalıydı her ne kadar bu yardımsever kadına yalan söylemek istemese de.
"Ben... aslında buraya tek başıma geldim. Yıllardır hep bir macera gezisine çıkmak istemiştim ve sonunda kendimi burada buldum." April duraksadı ama Margaret'ın merakla dinleyen gözlerinden cesaret aldı ve devam atti.
"Arabamın üstü açıktı, buradaki rüzgar da biliyorsunuz çok sert esiyor, bir an için haritayı açtım. Kalacağım otele giden yolu bulabilmek için. Bir anda harita elimden uçtu ve ben virajı dönmekte çok geç kaldığım için bir ağaca çarptım. Telefonum ve cüzdanım ne yazık ki çantamla beraber kayıp. Bu yüzden dün geceden beri yürüyordum ve geceyi parkta geçirdim. Sonra da sizi buldum." April aklına gelen ilk şeyleri anlatmıştı bu yüzden hikayenin ne kadar mantıklı olduğunu bilmiyordu ama anlaşılan Margaret'ı ikna etmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kusursuz Tesadüf [Beklemede]
RomanceCharles Anderson. Bay Mükemmel. New York'ta yakışıklı bir kalp cerrahı. Sadece hayat kurtarırken kapısını araladığı buzdan kaleye hapsolmuş bir kalp. Birkaç "küçük" hata. O öldü. Mecazen. Uçağa atlayıp kendisine ikinci bir şans verene kadar. April...