3

29 1 0
                                    

Minerva gözlerini baş ağrısıyla araladı. Bulanık görüyordu. Eliyle başını ovaladı. Gözlerini kırpıştırdı; net göremiyordu. Gözlerini tekrardan ovaladı. Tuhaf hissediyordu. Midesi bulanıyor ve başı dönüyordu. Oturduğu yerin sarsılmasından yolda olduğunu anladı. Gıcırtı sesleri duyuyordu. Bu sesler... Bir tekerlekten mi geliyordu? Neden o kadar antik bir arabada olsundu ki? Daha doğrusu, neden bir arabada olsundu ki? İstediği yere istediği zaman istediği kadar ışınlanabilirdi. O büyücüler kraliçesiydi, istediğini yapabilirdi. Bazen toplantılardan bunaldığında bir ormana ışınlanırdı ve kafa dinlerdi. Şu an yapmak istediği şey de kusmaktı. 

"Durdurun arabayı."

Nerede ve kiminle olduğunu bilmiyordu. Yardımcısı yine bir işler çeviriyor olabilirdi. Yapmadığı şey değildi. 

"Hayır. Durmayacağız. Bir an önce Eldron İmparatorluğuna varmalıyız."

Neron'a verilen emir bir an önce Eldron imparatorluğuna gitmeleriydi. Molalar mümkün olduğunca az olmalıydı. Prenses İsabella bunu özellikle emretmişti. Çünkü Neron'un aksine Agnes'in o kadar yolu dinlenmeden atlatamayacağını biliyordu. İmparatorla buluştuğunda en kötü halinde olacaktı. İstedikleri şey de tam olarak buydu.

Kafasını kaldırıp karşısındaki kadına baktı. Onu tanımıyordu. Ve bakışları... Aşağılarcasına bakıyordu. Minerva kaşlarını çattı. Toplantılar ve resmi görüşmeler dışında ona kraliçe gibi davranılmazdı ama asla böyle bir tavırla da karşılaşmazdı. Sarayda ağır bir diplomasi olmasa da asla böyle bir tavırla karşılaşmazdı.

"Sana arabayı durdurmanı söylerken ricada bulunmadım, emrettim."

Karşısındaki kadın ona şaşkınca baktı, gözleri büyümüş, ağzı hafifçe açılmıştı.

Agnes, krallıktan ayrıldıktan sonra özgür olduğunu düşünmüş olmalıydı.  Ancak değildi. Onun gözünde Agnes bir kuş kafesindeki çirkin ve tüysüz bir kuştu, kafesinden kapıları aralansa bile uçup kaçmayacak bir kuş. Çünkü kuş biliyordu ki kafesin dışında hayatta kalamazdı. Kendisini hapseden kafes aynı zamanda onu hayatta tutuyordu.

Bu, Agnes için geçerli olan bir şeydi. Minerva ise bilgiye ve öğrenmeye tapan büyücülerin kraliçesiydi. Çünkü büyücüler bilginin güç olduğuna inanırdı ve o en güçlüsüydü.

"Emretmen bir şeyi değiştirmez. Araba durmayacak."

Minerva karşısındaki kadını anlamıyordu. Kendisi kraliçeydi.  Emirleri mutlaktı. Ancak bir terslik vardı, hissediyordu. Yüzlerce yıl sonra ilk kez midesi bulanmış ve başı dönmüştü. Kendi vücudunda asla böyle şeyler olmazdı. Öldüğünde büyücü bedeninde dirildiğinden beri acı hissetmemişti.
Gözleri şaşkınlıkla büyüdü. Ellerine baktı. Kendi elleri değildi. Boyalı tırnaklarına iğrentiyle baktı. Kendisi tırnaklarını asla böyle kalitesiz bir şeyle boyamazdı. Vagon camından yansımasına baktı. Kendisini göremiyordu. Çünkü Agnes vagona bindiği an Neron ona  siyah duvak taktırmıştı. Duvağı birazcık kaldırdı ve yansımasına bakıp bıraktı. Gözleri turuncu renkteydi. Minerva bunun sebebini biliyordu. Kendi gözleri turuncuydu ve gözler ruhu yansıtırdı. Onları gizlemeliydi ancak bedenin asıl göz rengini bilmiyordu.
Agnes'in Portresi, kendisinden önce Eldron İmparatorluğu'na gitmiş olmalıydı. Eldron'a varmadan bu bedenin göz rengini öğrenmeliydi. Karşısındaki kadından bunu öğrenebilirdi.  Ama önce onu hipnoz etmeliydi çünkü özgür iradesiyle kendisine cevap vermeyecekti.

"Hey."

Minerva sakin bir ses tonuyla konuştu. Neron ise saygısız  bir şekilde konuşmasına kızacaktı ki Minerva ona fırsat vermeden lafının devamını getirdi.

"Gözlerim ne renk?"

Neron ne kadar da saçma bir soru olduğunu düşündü. Ancak cevabı düşünmeye engel olamadı. Agnes'in gözleri daima yerde olduğu için hiçbir zaman kendisiyle göz teması kuramamıştı. Agnes'e karşı ilgili olduğu da söylenemezdi. Neron bıkkın bir nefes verdi. Tuhaf soruya rağmen başını kaldırıp ona bakmamıştı.

Bilginin GücüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin