12

8 0 0
                                    

Minerva, kütüphanedeki en aydınlık yere doğru yürüyordu, eline uzun zamandır okumak istediği bir kitabı almıştı. Eldron gelenekleri hakkında bir kitaptı. Kendisi de şu anda burada olduğundan bunları öğrenmesi gerekiyordu. Agnes hala kitabı tamamlayıp kendisine göndermemişti. Vakti vardı, bekleyebilirdi, bekleyecekti, beklerken de kitap okuyacaktı. Simsiyah kütüphane renginden dolayı insanı boğsa da yeterli aydınlatma sayesinde gerekli ışığı sağlıyordu. Çatıdaki dev vitray da ışığı dans ettiriyordu kütüphanede.Yerler simsiyah mermerden ve kitaplıklar simsiyah bir ağaç olan abanozdan yapılmış ve iyice cilalanmıştı. Kitaplıklardan oluşan koridordan geçti ve kütüphanenin ucuna geldi. Her bir kitaplıkta aromaterapi lambası vardı. Burada yanan yasemin tütsüsü insanın zihnini açarken ateşiyle de etrafı aydınlatıyordu. Penceredan oluşan mimari çıkıntı, kitap okumak için ayrıca inşa edilen bir yerdi. Simsiyah camlarından gelen ışık bile yeterince yeterliydi. Turuncu zambak desenli bir vitray vardı pencerelerde. Hemen altında da geniş bir koltuk duruyordu. Simsiyahtı. Her yer siyahtı ve ufak detaylarla turuncu renkler eklenmişti. Lambalarda, vitraydaki çiçekte, masanın varaklarında... Neredeyse her yerde bu böyleydi. İnce düşünülmüş olduğu belliydi. 

Buradaki her kitabı okuduktan sonra gidecek olması onu üzmüyor değildi. Bu kadar ince düşünüşmüş bir kütüphane her yerde bulunamazdı ve o lanet Motaza'nın lanet kralı burayı yakıp kül etmişti. Onu, onun yok ettiği kitaplarla yok edecekti. Ondan sonra da buradan defolup gidecekti ve kraliçeliğine devam edecekti.

Kafasını gereksiz şeylerle daha fazla meşgul etmemesi gerektiğini kendisine hatırlattı ve elindeki kitaba odaklandı. Hızlıca okudu. Elindeki kitap kalındı ve en kısa sürede bitirmesi gerekiyordu. Bir yandan okurken bir yandan da renkleri açıklayan bölüme ne zaman geleceğini merak ediyordu. Siyah ve turuncu. Adrian'ı, Arzeria'yı ve Adriel'i ilk gördüğünde de üzerinde bu renkte kıyafetler vardı. Gerilmeye başladı. yerinden doğruldu. Kitabı sabırsızlıkla okumaya başladı. Kitaba saygısızlık yapıyormuş gibi hissetmesine rağmen durmadı. En sonunda dayanamadı ve büyüsünü kullanıp tüm kitabı okudu. Ancak yoktu. Bu renklerin neden kullanıldığıyla ilgili bir açıklama yoktu. Kitabı kapattı ve hızlı adımlarda aldığı yere doğru gitti. Kitabı hızlıca yerine koydu ve kütüphaneden çıktı.

Muhafızlara kendisini imparatora götürmelerini istedi. Muhafızlar başını eğip emri kabul etti ve onu antrenman sahasına götürdü.  Komutan Amnon ile imparator Adrian dövüşüyorlardı. Minerva sabırla onları bekledi ama heyecanlıydı. Bir an önce sorması gerekiyordu. 
Dövüşü izledi. Adımlarını, hamlelerini, darbeleri karşılayışını... Ne zaman dövüşen birisini görse bunu yapardı. Komutan olan annesi ona böyle öğretmişti. Büyü, insanların gözünde korkulacak bir şeye dönüştüğünde ailesi her türlü önlemi almak zorunda kalmıştı ve en sonunda hepsi boşaydı. Birkaç saniye gözlerini yumdu. O günleri hatırlamak istemiyordu. 

Kılıçların çarpışma sesleri devam etti. İkisi de çevik ve hızlıydı. Birbirlerine karşı yaptıkları hamleler birbirlerini tanıdıklarını belli ettiriyordu. Minerva merak etti, ya bir gün gerçekten dövüşürlerse?

En sonunda kılıçlarını birbirlerinin boğazına dayadıklarında dövüşe son vermeye karar verdiler. Gülerek kılıçları attılar. Minerva onları alkışladı. 

"Tebrik ederim. Çok güzel bir dövüştü."

Adrian, az önceye kadar burada olduğundan haberi olmadığı kadına baktı. Onu bu kadar kısa sürede görmeyi beklemiyordu. Dün dediklerinden sonra uzun bir süre onu görmeyeceğini zannediyordu. Onun dediklerini iyice düşünmesi gerekiyordu. Dünkü dedikleri... Doğru muydu yanlış mıydı bilmiyordu ancak yalan söylediğini, yalan söyleyeceğini zannetmiyordu. Dün kendisiyle konuştuğunda gözlerindeki ifade korkunçtu. Hayır aslında, hayal kırıklığına uğramış gibiydi, korkunç olan buydu. Onu uzun süredir tanımıyor olabilirdi ancak prenses Agnes kendi ülkesini bile terk etmeye razıyken Adrian da ona layık olmalıydı. Çabalayacaktı.

"Burada olduğunuzu fark etmemiştim. Sizi daha önce fark etmediğim için üzgünüm."

Amnon başını eğerek selam verdi ve kılıcını yerine koymaya gitti.

"Sorun değil. Bölmek istemedim. Sadece bir soru sormak için geldim."

Adrian hızlıca kendi kılıcını yerine koydu ve idman sahasından çıktı. Ter kokusunun Agnes'i rahatsız etmediğini umdu. Yüzündeki ifadeye bakılırsa rahatsız olmuyordu.

Minerva ter kokusundan kesinlikle rahatsız oluyordu. Yüz ifadesini kontrol etmekte iyiydi yalnızca. 
Aklını kokudan dağıtmak için sormak istediği soruyu sordu.

"Eldron'un gelenekleri hakkında bir kitap okuyordum ve az önce bitirdim. Ancak kitapta aradığım sorunun cevabı yoktu."

Minerva derin bir nefes alıp devam etti. Bir yandan da kendini sakinleştirip olabilecek cevaplara kendini hazırlıyordu.

"Sizlerle tanışmamızda üzerinizde resmi kıyafetler vardı ve renkleri turuncu ve siyahtı. Bugün ise kütüphaneye gittiğimde her yer siyahtı ve turuncu detaylar vardı. Kitapta bununla ilgili bir şey bulamadım."

Adrian gülümsedi. Onun bilmediği bir şeyi biliyordu. Birçok dili bilen bu zeki kadının bilmediği bir şeyi biliyordu. Gururunun okşandığını hissetti. Yüzünde tebessümle anlatmaya başladı.

"Bu, çok uzun zaman öncesinden gelen bir kehanetle ilgili. Kehanete göre bir gün kehribar gözlü kuzgun saçlı bilge bir kadın gelip Eldron imparatorluğu kurtaracak. O günden itibaren kehanette bahsedilen kadın için her şey siyah ve turuncu renklerine ayarlandı. Komşu ülkeler gidene veda ettiğimizi zannetti ama tam tersiydi, gelecek olana karşılama yapıyorduk."

Minerva adım atmaya devam ediyordu ama bunu yaptığının bile farkında değildi.  Siyah saç ve turuncu göz... Yaygın bir birleşim değildi. Bedenindeki gözlerini hatırladı. Ailesinde kimsede olmayan turuncu gözleri. Annesine ve babasına olan benzerliği tartışılamaz kadar olmasaydı herkes onu başkasının çocuğu zannedebilirdi. Ancak değildi. Hep merak etmişti. Hala da merak ediyordu. Kehanet ise sebebini belirtmiyordu. 
Buraya geldiği günü düşündü. Şu zamana kadar yaşadığı her şeyi düşündü. Bu zamanda bu dünyada olmasının sebebi neydi? Kader tanrıçaları onu buraya göndermişti, bunu zaten anlamıştı. Ama sebebi neydi? Kehanet miydi? Eldron imparatorluğunu kurtarması mı gerekiyordu? Motaza kralından mı? Bunu yapmayı zaten planlıyordu. Ancak kader tanrıçaları bunu çok daha önceden planlıyordu. Yıllar önce, insanların büyüye bakışı değişmeden önce, eski evinde yaşarken Eldron'dan gelen bir adamı hatırlıyordu. Babası ile uzun uzun konuşmuştu ve üzerinde siyah ve turuncu kıyafetler vardı. Bu ise epey uzun zaman önceydi. Asıl tuhaf olan ise bu kehaneti bu zamana kadar duymamış olmalarıydı. 
Ne olursa olsun değişen bir şey yoktu. Minerva yaptığı plana sadıktı. Kehanet Eldron'u kurtaracağı üzerineydi, sonsuza kadar orada kalacağından bahsetmiyordu. Her şey bittiğinde ve Agnes'e güzel bir gelecek bıraktığından emin olduğunda bedenleri değişeceklerdi ve kendi hayatına kaldığı yerden devam edecekti.

---

Motaza kralı, eline gelen mektubu yüzündeki memnuniyetsizlikle okudu. 

"Mektupta ne yazıyor baba?"

Prenses İsabella mektuba bakmaya çalıştı ancak başaramadı. Aptal kız kardeşinden gelen bir mektup nasıl olur babasının böyle bir yüz ifadesi yapmasını sağlayabilirdi?

Kral, çekmeceden bir mektup daha aldı ve karşılaştırdı. Agnes'in mührü olmasına rağmen mesajı onun gönderdiğinden emin olmalıydı. 
Yazıları dikkatle karşılaştırıp inceledi. Evet, bu Agnes'in yazısıydı. Ancak yazı tarzı... Yazısının tarzı biraz farklı gibiydi.

"Sevgili Motaza kralı,

rahatsızlığımla sizi meşgul ettiğim için ve devlet işlerinden sizi alıkoyduğum için üzgünüm. Benim için endişelendiğiniz için mutlu olsa da sizi devlet işlerinden alıkoymanın vicdan azabını çekiyorum. Merak etmeyin, sağlığımla ilgileniyorum. Endişelenmeniz gereken hiçbir şey yok. Buraya kolayca alışabildim. Burada bana iyi bakılıyor. Umarım sizin de sağlığınız yerindedir. Lütfen kız ve erkek kardeşime iyi dileklerimi iletin.
Saygılarımla,
Agnes Motaza"

Kral öfkeyle kağıdı buruşturdu ve çöpe attı. Hiddetle bağırdı ve ellerini saçlarının arasından geçirdi. Dirseklerini masaya dayayıp eğildi. Sinirden yüzü kızarmış, nefes nefese kalmıştı. Spor yapan birisi değildi bu yüzden kilo almıştı. Doktorlar ona diyeti önermişti. Bir süre buna uyum sağlasa da sonradan bozmuştu. Şimdi de ufak hareketlerde bile nefes nefeseydi.

"İsabella, hazırlan. Yola çıkıyorsun."

Bilginin GücüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin