Minerva basamakları teker teker indi. Topuksuz ayakkabısı bile ses çıkarmaya engel değildi. Adımlarını attıkça güneşin nazik ışığı kayboluyor, yerini ateşin güçlü kıvılcımları alıordu. Zindan soğuktu. Parmaklıkların metalik kokusunu alabiliyordu Minerva. Başını eğmeden, basamaklara bile bakmadan merdivenlerden inmeye devam etti. Muhafızlar onu gördüklerinde başlarını eğiyor, yanındakiyle bakışıyordu. Aptal bir prensesin neden bir zindanda olduğunu merak ediyorlardı. Minerva da neden burada olduğunu merak ediyordu.
Neron'la konuşmak için.
Son basamakları da indi ve Neron'un kaldığı hücrenin karşısında durdu. Hücrenin demir kapısında bekleyen bir muhafız daha vardı. Prensesin önünde eğildi.
"Lütfen kapıyı açın, onunla konuşmak istiyorum. İmparator Adrian'dan bunun iznini aldım."
Muhafız birkaç saniye dursa da kapıyı açtı. Ne de olsa karşısındaki kadın müstakbel imparatoriçeydi ve imparator ile aynı yetkilere sahip olacaktı.
Minerva kapının açılması ile yerde perişan halde yatan Neron'u görmesi bir oldu. Sıkıca topladığı sarı saçları dağılmıştı, üzerindeki mahkum kıyafeti kırış kırıştı. İşkence görmüşe benzemiyordu ama hücresinde iyice ağırlanmadığı kesindi.
Neron, eğik kafasını kaldırdı ve gözlerini yavaşça karşısında duran Agnes'e doğrulttu. Agnes'in yeşil gözleri kendisine yukarıdan bakıyordu. Yüzündeki ifade ise...
"Sizi görmek büyük bir şeref, ekselansları."
Minerva sakince nefes verdi. Sessiz bir ses tonuyla konuştu, Neron gibi.
"Ah Neron, nasıl da düştün ama."
Neron alaycı bir şekilde gülümsedi. Demek kargalar gibi leşine gelmişti.
"Merak etmeyin ekselansları, ayağa kalkmanın yolunu her zaman bulmuşumdur."
Evet, bulmuştu. Minerva onun kader kitabını okumuştu. Evlatlıktan reddedilme raddesine gelen Neron, prenses İsabella tarafından kurtarılmıştı. Ondan sonra kendisine kurulan komploları yenmişti ve bugün olduğu kişi haline gelmişti.
"Eminim kalkacaksındır, ama düşmekten kastım planlarıma düşmendi."
Neron'un yüzünde bir sararma oldu. Yüzündeki gülümsemesi dondu, gözleri donuklaştı. Sanki bedeni az önce duyduğu kelimeyi anlamaya çalışıyordu.
Minerva sessiz adımlar atarak yerde sürünen Neron'a yaklaştı. Önüne geldiğinde eğildi. Kızıl düz saçlar Neron'un yanağını okşayacak kadar yakındı.
"Argan yağı. Bu bedene ölümcül olduğunu biliyordun, bilmemenin imkanı yok. Bunları planladığına da şüphe yok."
Minerva, bakımlı tırnaklarının olduğu eliyle Neron'un çenesini kavradı ve nazikçe tuttu.
"Ah Neron, planın dahiceydi, ama öngörülebilirdi."
Minerva cümlesini bitirdikten sonra elini sertçe çekti ve doğruldu.
"Prenses İsabella seni nereye kadar koruyabilir?"
Neron sessiz kalınca Minerva bıkkınca nefes verdi.
"Şu anda Motaza krallığından askerler seni ölü ya da diri geri götürmek için geliyorlar, yanlarında kim var biliyor musun? Prenses İsabella. Buraya düğüne ve seni almaya gidecek. Rahat vagonunda geçirdiği yolculuktan sonra orada senin suçlarını halka ilan edip seni barışı tehdit eden bir hain olarak gösterecek ve kafanı meydanda sallandırıp planlarına sensiz devam edecek. Hem sırrın başkalarının eline geçmesini engelleyecek hem de halkın kendisine olan bakış açısını daha da iyi yapacak."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bilginin Gücü
FantasyBilgi güçtür. Doğru bilgiyi doğru zamanda doğru yerde kullanmak güçtür. Ve o en güçlüsüydü. İktidarı mutlaktı. Ancak sahip olduğu her şey bir günde yok olmuştu. Ve en baştan başlaması gerekiyordu. Reklam yorumları silinecektir.