4

22 1 0
                                    

Minerva günlerdir kitaplar hakkında düşünüyordu. Pek çok şeyi hatırlamayı başarsa da her şeyi bilmiyordu. Eldron hakkındaki bütün kitaplar Motaza İmparatorluğu yüzünden yakılmıştı. Eğer o kral eline geçerse onu dev bir kitabın sayfaları arasında ezip pestilini çıkartacaktı.

Yolculuk başlayalı neredeyse bir hafta olmuştu. Minerva vagona ve vagonun verdiği mide bulantısına alışmıştı. Yolculuk ise güvenli bir şekilde geçiyordu. İki ülkenin başkentleri arasında 1 haftalık yol vardı ve o da sona ermek üzereydi. Minerva, Neron ne dediyse yapmıştı. Şimdilik itaatkar prenses rolünde olmaya karar vermişti çünkü ne ile karşılaşacağını kestiremiyordu. Ama ne yapmak istediğine karar vermişti. Önceliği kütüphanedeki kitapların hepsini bitirmesiydi. Ondan sonra Agnes'in bedeninden çıkacaktı. Burada daha fazla kalmak istemiyordu. Zaman çizelgesinde iyileştirilemeyecek yarıklar açmak istemiyordu.
Sayısız dünya arasında bu dünya, öldüğü dünyaydı. Yakılarak öldürüldüğünde gözlerini büyücüler diyarında açmış, yıllarını burada edindiği yaraları sarmakla geçirmişti. Büyücüler diyarının uzun bir tarihi vardı. İlk Savaş'tan sonra birçok büyücü ölüp ruhları kendilerinin ulaşamayacakları yerlere gittiklerinde tanrılar ne yapacaklarını bilemediler. Bu yüzden bu diyarı yarattıklarından beri her  büyücü öldükten sonra gözlerini Büyücüler İmparatorluğu'nda açıyordu, ölümlülük acılarından yoksun yeni bedenlerine ve yeni hayatlarına sahip oluyorlardı. Minerva ise gözlerini açtığında önce etrafı yıkmış, uzun bir süre sonrasında sakinleşmiş ve oradaki bütün kitapları okumuştu. Bunu fark eden kral onu bir teste tabi tutmuştu. Testi başarıyla geçtiğinde ise tacını Minerva'nın kafasına atıp saraydan koşarak kaçmıştı. O gün Minerva'nın onu son görüşüydü.
Taç Minerva'nın başına koyulduğu anda şekil değiştirmişti. O günden beri Minerva Büyücülerin kraliçesiydi. Değişen pek bir şey olmamıştı. Kitaplarını tekrar tekrar okuyor, Zamanın Uğramadığı Oda'da evrak işlerini hallediyor, geri kalan vaktini de ailesiyle geçiriyordu. Şimdi de aynısını yapacaktı.
Önce Eldron'daki bütün kitapları okuyacaktı. Eğer İmparator Adrian'ın güvenini kazanırsa ona politikada yardım edecekti, belki. Bunun için de onunla ve onun ailesiyle vakit geçirmesi gerecekti. İmparatorun bir kız ve bir erkek kardeşi vardı. Anne ve babası ise bilinmeyen bir sebepten ötürü ölmüştü. Bu konu hakkında bilgileri içeren belge ve kitaplar da Motaza kralının emriye yakılmıştı. Minerva yumruğunu sıktı. Elbette Agnes'in bedenindeyken onunla buluşacağı gün gelecekti. O gün geldiğinde ise ona acımayacaktı. 

Yolculuk esnasındaki dinlenmelerde, Neron'un gözlerinin kendisinden uzakta olduğu anlarda, duvak ile saçındaki bağlantıyı yok etmişti. Duvağın şu an düzgün durabilmesinin tek sebebi Minerva'nın duruşuydu. Yol boyunca da bu duruşunu bozmamıştı ve bu acı veriyordu. Elbisesinin korsesi de sıkıyordu. Ancak buna da bir çözüm bulmuştu. Minerva büyüyle bir yandan elbisesini değiştiriyor bir yandan da Neron'un zihnini kontrol ediyordu. Neron'a vagonun karanlık olduğunu düşünmesini sağlamıştı. Böylece elbisesindeki değişiklikleri fark etmemişti. İlk önce kendisini rahatsız eden korseyi yok etmiş, sonra da elbisenin rengini kırmızı olarak değiştirmişti. Dar kolları direkt yok etmiş ve kumaşı da rayon kumaş olarak değiştirmişti. Helenistik elbiselere yani Eldron tipi elbiselere benzemişti. Ayağındaki ayakkabıyı da sandalet olarak değiştirdi. Uzun yolun sonuna gelindiğinde araba sarayın önünde durdu. Minerva, Neron bir şey diyemeden ayaklandı. Arkasını dönüp Neron'a baktı ve sırıttı. Yanakları heyecandan al al olmuştu. Çocuk gibi sevinçliydi.
Birazdan kendisini Agnes'ten ayıran ilk şeyi yapacaktı. Kendi yolunu kendisi çizip yönlendirecekti.
 Duvağı aldı ve hızlıca arkaya atıp kapıyı açtı. Neron'un sinirlenişiyle hızlanan nefesini duyabiliyordu. Onu şimdilik boş verip önündekine baktı. İmparator Adrian olduğunu düşündüğü kişi kendisine elini uzatıyordu. Hafifçe öne doğru eğilmişti. Yüzyıllar önce okuduğu etik kitabını tekrardan düşündü. Elini uzatıp tuttu ve başını eğmeden yere adım attı. Sol elini sağ göğsünün üzerine koydu ve eğildi. 


"Ben Agnes Motaza. Işık sizinle olsun."

"Ben Adrian Eldron. Işık sizinle olsun." 

Adrian'ın arkasındaki iki kişi adım atıp öne çıktılar. 

"Ben Arzeria Eldron. Işık sizinle olsun."

"Ben Adriel Eldron. Işık sizinle olsun."  

Arzeria, imparatorun kız kardeşiydi. Ancak onun hakkındakileri belirgin bir şekilde hatırlamıyordu. Adrian'ın onun hakkındaki her şeyi yok ettirdiğini duyduğunu hatırlıyordu.
Adriel ise abisinin katiliydi.  Onu öldürdükten sonra imparatorluğu düzgünce yönetmeye çalışmıştı ama tek başına yapamamıştı ve savaşta ölmüştü.  Eldron İmparatorluğu'nda tacı imparator taşısa da asla tek başına karar veremezdi. Kraliyet ailesi birlikte tartışır, fikirlerini sunar ve uygun bir karar alınırdı. Bu yüzden Eldron hükümdarları nadiren tek çocuk olurdu. Belki de bu doğru bir karardı. Tacı tek bir kişi takıyor olabilirdi ama onun verdiği yük tek bir kişinin kaldıramayacağı kadar ağırdı. 
Minerva aklından geçenleri yüzüne ve gözüne yansıtmamaya dikkat etti. Gözlerin gerçek rengini de öğrenmişti. Yeşildi. Dünyalardaki en nadir renklerden birisiydi. 

"Yorulmuş olmalısınız. Size odanıza kadar eşlik edeceğim. Eğer bir isteğiniz olursa söylemeniz yeterli."

Adrian'ın yüzündeki gülümsemeye baktı.  Gamzeleri vardı ama çok az belli oluyordu. Demek ki yapay bir gülümsemeydi. Okuduğu kader kitabından çok daha farklı görünüyordu. Ona gerçekçi bir gülümseme gönderdi ve beraber saraya doğru ilerlemeye başladılar.  Minerva o sırada onun sağ elindeki yüzüğe baktı. İnce olan yüzüğün ortasında Lapis'ten yapılan bir taş vardı. Bu taşın önemi içinde en fazla altın bulunduran değerli taş olmasıydı. Bu dünyadaki anlamı deneyimleri kabullenerek gerçeği bulmaya çalışmaktı. Normal bir insan için bu kendi benliğini bulmaya çalışmak olabilirdi, tam da bu yüzden bu taş kendi ölümüne yol açmıştı.
Büyücü olduğu bu taş yüzünden ortaya çıkmıştı. Bir büyücü taşa dokunduğunda taş masmavi ışıklar saçıyordu. Taş ne kadar parlaksa büyücü de o kadar güçlüydü. Bir zamanlar gücünü test eden taş yıllar sonra ölümüne sebep olmuştu. Aynı hatayı tekrardan yapmayacaktı.
O büyücülerin kraliçesiydi.
Bütün büyü gücünü büyü kalbinin en derinlerine koydu. Uzun zaman önce yaptığı şeyi yine benzer şartlar altında yapmak, zihnindeki en derine gömülmüş travmanın yüzeye çıkmasına davet vermişti. Gerginlikten hızlanan kalbini, ağırlaşan nefesinin sesini zihninde yankılanarak duyuyordu.

'Aynı şey yine olmayacak.'

Buna emin olacaktı. 

Bilginin GücüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin